CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, TV100 canlı yayınında Haftanın Panoraması programında katıldı.

Uğur Dündar'ın sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şöyle:

'Altı liderin olduğu masada, cumhurbaşkanı adayının nitelikleri konusunda daha önce bir görüş birliğine vardık. Bunu bir bildiriyle kamuoyuna duyurduk. Ama son toplantıda cumhurbaşkanlığı adaylığı konuşulmadı. Herhangi bir tartışma da olmadı.

Bu konuda liderler acele de etmiyorlar. Önce üzerinde görüş birliğinin sağlandığı bir metin olması lazım, yani bir hükümet programı olması lazım. Bu yol haritası üzerinde yaklaşık 3-4 aydır her parti ayrı ayrı kendi içinde ayrıca birer genel başkan yardımcısı ve başkanlığında da onlar da altı kişi toplanıyorlar, son şeklini veriyorlar. Üzerinde uzlaşma olmayan metinler genel başkanlara sunuluyor. O konuda da görüş birliği en son toplantıda sağlandı.

Büyük bir olasılıkla yol haritası ve hükümet programı çıkıp, neyi nasıl yapacağımız hangi amaçları güttüğümüz, hangi zaman diliminde neye odaklanacağımız konusunda yol haritası çıkarsa sıra cumhurbaşkanlığı adayının belirlenmesine gelecek.'

30 Ocak'ta yapılacak olan yol haritası açıklamasında neler yer alacak?

Siz de takdir edeceksiniz bunu benim açıklamam doğru olmaz. Ana hatlarıyla ifade edeyim. Biz iktidar olduğumuz biz şimdi Türkiye'yi içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan nasıl çıkaracağız? Yargı konusunda, sağlık konusunda, dış politika konusunda, teknoloji konusunda, bilim, üniversite konusunda önceliklerimiz neler olacak? Bu konuda yapılacak bir çalışma.

Görüş birliğini sağladıktan sonra liderler artık söylem birliğini de sağlamış olacaklar bu yol haritası ortaya çıktıktan sonra. Böylece eğitim konusunda neler hedeflediğimiz benim tarafımdan da Sayın Akşener tarafından da diğer liderler Sayın Babacan, Sayın Gültekin, Sayın Temel Bey onlar da benzer şekilde dillendirecekler. Eğitim konusunda, yardım konusunda şunları yapacağız diye. Böylece bir söylem birliği sağlanmış olacak.

Türkiye'nin sorunları giderek artıyor. Siz yargıdan bahsettiniz. Örneğin yargının siyasallaşması çok ciddi bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Çünkü yargı karalarına duyulan güvenin sarsıldığı bir toplumda kamu düzenini başka hiçbir güçle sağlamak mümkün olamaz. Ancak bu düzenlemeler zaman alacak çalışmalar. Bunlarla ilgili olarak şimdiden bir hazırlığınız var mı? Yani iktidar olunduğunda ilk 100 günde, iktidar olunduğunda ilk 3 ayda, iktidar olunduğunda ilk 6 ayda yapılacak acil işler şeklinde bir program içinde mi çalışıyorsunuz?

Onun için çalışmalar yapılıyor tabii. İlk 100 günde ne yapacağız, ilk 6 ayda ne yapacağız veya 400 günde ne yapacağız önceliklerimiz neler olacak bunlar belirlenecek. Daha önce 6 lider olarak iktidara geldiğimizde önce Türkiye'nin rakamlarını bilmemiz lazım. Yani gerçeklerle altılı liderlerin karşılaşması lazım. Çünkü bugün gerçekler büyük ölçüde kamuoyundan gizleniyor. Onun için durum ve hasar tespit komisyonu kurulmasına karar verdik. Süratli bir şekilde. Bunlar bürokraside saygınlığı olan insanlar olacak. Hazineden olacak, Merkez Bankasından, Eski Planlamadan, değerli bürokratlar var şu anda kamuda çalışıyorlar. Bunlardan bir grup oluşturulacak. 20-25 kişilik, 10-15 kişilik bir grup. Bunu o zaman içinde karar vereceğiz. Türkiye'nin yükümlülükleri nelerdir bilmiyoruz, sorumlulukları nelerdir bilmiyoruz. Kayıt dışı paralar nedir rakamlar bilmiyoruz. Merkez Bankası'nın mali dengeleri konusunda yeterli bilgimiz yok. Türkiye Varlık Fonu'na karlı şirketler kondu, hepsi orada. Bunların hepsi zarar ediyor. Ne gerekçeyle zarar ediyor. Merkez Bankası görevini hangi koşullarda yerine getirmedi ve bunun yarattığı sonuçlar ne oldu. Bunların hepsi hasar tespit komisyonu tarafından öncelikle tespit edilecek ve liderlerin önüne konulacak. Yani ülkenin yükümlülükleri şu. Örneğin Kamu özel iş birliği nedir yükümlülüğümüz. Rakamlar var söylenmiyor. Bütçenin arasına gizleniyor. Bazı rakamlar hiç dillendirilmiyor. Biz bilmiyorsak zaten bürokrasi de hiçbir şekilde bilmiyor. Belli dar bir grup biliyor ve bu kamuoyundan gizleniyor. Bu rakamlar ortaya çıkacak, veriler ortaya çıkacak. Doğal olarak şeffaf bir yönetim anlayışıyla bunu kamuoyuyla paylaşacağız. Var olan sorunu nasıl çözeceğimizi ve önceliklerimizin neler olacağını da kamuoyuyla paylaşacağız. Devletin şeffaf olması lazım. Sonuçta iktidar sahipleri halktan topladıkları vergileri kullanıyorlar. Vatandaştan vergi topluyorsunuz, vatandaşın çıkarını korumak için, refah düzeyini yükseltmek için. Ama siz bu paraları alıp da birilerine ifade edeyim beşli çetelere bu paraları veriyorsanız buna bir yerde dur dememiz lazım. Bu milleti artık soydunuz, artık bu millet pazara çıkamaz hale geldi. Dolayısıyla varsa böyle olumsuz bir tabloları halkın önüne koyacağız hukuk içinde bir intikam duygusuyla, öç alma duygusuyla değil. Hukuk içinde devletin vatandaşın çıkarlarını koruyan politikalar oluşturacağız. Ama dediğim gibi, politikada bize yön verecek olan ana eksen şu anda durum ve hasar tespit komisyonunun bize vereceği rapor.

O zaman öncelikle yargının bağımsızlaştırılması önem taşıyor. Çünkü diğer alanlardaki yanlışların üzerine gidebilmek için ve bunların sorumlularından bağımsız yargı önünde hesap sorabilmek için öncelikle ele alınması gereken kurumun yargı olması gerekiyor. Bu konuda herhalde çok ciddi bir hazırlık içinde olmalısınız.

Son seçim anketi gündem oldu: Oy farkı gittikçe açılıyor Son seçim anketi gündem oldu: Oy farkı gittikçe açılıyor

Siz zaten Türkiye'nin sorunlarını saygın bir gazeteci olarak yakından izliyorsunuz. Gerçekten yargı itibarlı saygın bir devletin olmazsa olmaz kurumlarından biridir. Ve bizim anayasanın öngördüğü güçler ayrılığı ilkesi maalesef son düzenlemeyle kaldırıldı. Güçler birliği oluştu. Ve bir devlet bir kişiye teslim edildi. Zaman zaman ben bunu açıklarım. Örneğin Marmaris'te yangın çıkıyor. Yangın bölgesine giden bakan, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangınları söndürmeye başladık diyor. Yani talimat gelmese yangın dahi söndüremeyecekler. Böyle bir dumura uğramış yapı var. Bu yapıyı tekrar yeniden güçler ilkesi haline getirmemiz lazım. Yargının bağımsız ve tarafsız olması lazım. Hakiminde hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar vermesi lazım. A kişi, B kişi demeden gerçekten vicdani kanaati olmalı, hukukun üstünlüğüne inanmalı ve bu çerçevede karar vermeli. Halk adına karar veriyor zaten. Dolayısıyla yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı bizim açımızdan da ve sıradan bir yurttaş açısından da önemli. Çünkü yurttaş adalet istiyor. Haksızlığa uğrayan bir kişi adaleti nerede arayacak. Eline silah alıp sokağa çıkacak bir durum olmaz. O zaman bağımsız mahkemeye başvuracak. Ve yargı çalışacak ve hakkı teslim edilecek. Dün Denizli'de kadınlarla toplantı yaparken dedim ki; hak talebinde bulunma sizin hakkınız. Hak talebinde bulunacaksınız ki adalette kendisini gösterebilsin. Dolayısıyla hak hukuk adalet diye bir sloganımız vardır. Hakkı hukuku ve adaleti bir arada tuttuğumuz zaman ülkeye barışı ve huzuru da getirmiş oluruz. Yargının bağımsızlığı konusunda yapacağımız ilk işlerden birisi yargıyı siyasi ilkelerden süratle arındırmak. Yani telefonla olmaz birilerinin dayatmasıyla olmaz veya para gücüne dayanarak birileri istediği kararları mahkemeden çıkarsınlar, bunlar olmaz. Bunun yolu yargıdan geçiyor. Yargıda bozulmalar olmakla beraber hala yargıda hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine inanan son derece saygın yargıçlar var. Bunlar bir yerde duruyorlar. Önlerine gelen davalara hukukun üstünlüğü çerçevesinde karar veriyorlar. Bu insanları yargının kilit noktalarına taşımak gerekiyor. Yargının kilit noktalarına geldiği takdirde hiçbir yargıç adaletsizliğe pencere açan bir yargıcı yanında tutmaz. Onu siyasetçinin değil yargıcın çıkarması gerekiyor. Büyük bir ihtimal HSK eliyle olur. Başka nasıl olacak. Teftiş kurulu onlara bağlı. Siyasetçi oraya müdahale ederse sistem bozulmuş olur. Yargının özgüvenini bozmuş oluruz. Bu algının yerleşmesi bile toplumda güvensizlik oluşturur. Oraya saygın insanlar gelir, bu insanlar görevlerini yaparlar. Bir yargıç yanlış kararlar verebilir, ama bunun gereğini siyaset kurumu değil yargının kendisidir.

'YARGIYI SİYASAL ETKİDEN ARINDIRACAĞIZ'

Geçmişte siyasal iktidarın bir anlamda emrini yerine getiren siyasal iktidarın isteği doğrultuda kararlar çıkaran hakim ve savcılarla ilgili uygulamanız nasıl olacak?

Uygulamayı hakimler savcılar kurulu yapacak. Yani gerçekten bir yanlışlık varsa belli yanlışlar belli siyasi otoritelerin talimatıyla yerine gelmişse, uyuşturucu baronlarını hapishaneden çıkarmışsa, yargı bu kirliliği kendi içinden çıkaracaktır.

Yargıdan söz etmişken İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu şu anda kelimenin tam anlamıyla yargı kıskacı içerisinde. Önce 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası siyasetten yasaklanma cezası geldi. Arkasından peş peşe başka davalar sükûn etti. Bunların devam edeceği tahmin ediliyor. Sizce Sayın İmamoğlu neden hedefte. Varılmak istenen yer neresi. Kayyum atanabilir mi. Ve iktidar zihnindeki planı uygulamaya yöneldiğinde iddia edildiği gibi görevden alınma kayyum atanma veya cezaevine konulma gibi uygulamalara geçildiğinde CHP'nin ve altılı masanın tavrı, demokratik cevabı ne olabilir?

'AMAÇ İMAMOĞLU'NA SİYASİ YASAK'

Olay, bir şikayetle başlıyor. Olabilir. Olay yargıya intikal ediyor. Yargıç görevini yapıyor, dosyaya bakıyor. Fakat gelen siyasal telkinlere kapalı bir yargıç olduğu ortaya çıkıyor. İlk hakim, Samsun'a sürülen hakim. Ceza vereceksin deniyor, merak etme istinaf bunu bozmaz diye telkinde bulunuluyor. Bunun üzerine Yargıç hayır, ben hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatime göre karar veririm diyor. Onun üzerine yargıç HSK kararıyla Samsun'a sürülüyor. Şimdi yerine başka bir yargıç atanıyor. Bu yargıç Saray'dan gelen talimatın gereklerini yerine getiren yargıç. Davada birden fazla sorun var. Karar avukat olmadan açıklanıyor. Bu yargı tarihinde bir ilktir. Normalde karar iddia makamını, savunma makamını olduğu yerde hakim tarafından açıklanır. İddia makamı salonda yok. Ama hakim bunu açıklıyor. Dolayısıyla başlangıçtan itibaren yanlışlıklar zinciri başlıyor. Kişi geliyor oraya oturuyor, istediği kararı verecek. Zaten her şey önceden hazırlanmış vaziyette. Dolayısıyla ağır ceza bize göre, hukuka ve insan haklarına aykırı bir karar veriyor. Amaç Ekrem beyi bulunduğu yerden almak. Biz böyle değerlendiriyoruz. Bu korkunun ifadesi, başka ne olabilir. Bir kişi, demokratik yollarla bir yere gelmiş ve halkın kendisine oy vermeyeceğini gideceğini düşünüyorsa normalde demokratik yollarla gelen birisini halk kendisini seçmediği zaman demokratik yollarla oradan ayrılması lazım. Demokrasinin geleneği budur. Hatta milli şef dediğimiz İsmet İnönü bile seçimi kaybettiğinde yürüyerek Pembe Köşk'e gitmiştir. Koltuğu makamı terk etmiştir. Demokrasilerde asıl olan gelindiği gibi gitmesini de bilmektir. Hangi yöntemle nasıl geliyorsa aynı yöntemle gitmesini de bilmektir. Zaten bilinmemesi demokrasinin en zayıf halkasıdır. O nedenle gelenler iktidar sahipleri olanlar koltuğa yapışıp kaldıklarında bunları yerlerinden etmek giderek zorlaşmaktadır. Bugün Türkiye bunu yaşıyor. Yargıyı kullanıyor, koltuğunu korumak için. Ekonomiyi kullanıyor, kendi yandaşlarını çeşitli olağanüstü avantajlar rantlar sağlıyor. Kendi dünyalarını kuruyor, yurtiçinde yurt dışında. İktidar sahipleri iktidarda oldukları süre içinde eğer mal ediniyorlarsa onlar kendi mallarını korurlar halkı korumazlar. O nedenle iktidar sahiplerinin iktidar oldukları süre içinde mal varlığına sahip olmamaları lazım. Mal varlığı için çaba harcamamaları gerekiyor. Onlar bütün çabalarını halk için harcamak zorundadırlar. Kişi siyasete geldikten sonra yönetim erkini elinde tutuğu zaman sürekli büyük mallar ediniyorsa artık onun halkla bağlantısı kopmuş demektir. O korumayı halka değil artık kendi mal varlığına yönelik yapmaktadır. Erdoğan da böyledir zaten. Erdoğan tek yüzük hikayesi vardı zaten. Şimdi bırakın yüzükleri artık yurtdışında mal varlıklarını hepimiz biliyoruz. Man Adası'nı açıkladım. Erdoğan şimdi kendisini ve mal varlığını korumakla yükümlü hissediyor. Koltuğundan gitmeyim diyor. Çünkü koltuktan gitmenin kendisi için ağır bir maliyet doğuracağını da biliyor. O nedenle Ekrem Bey'e bir şekliyle yargıyı kullanarak saldırıyor, bana da saldırıyor. Dünyanın tazminat davalarını açtı. Hatta şöyle bir örnek vereyim. Bir ara meşhur hapishaneyi ben 2. Dünya Harbindeki Nazi kamplarına benzetmiştim Silivri'deki hapishaneyi. Çünkü o dönemin genelkurmay başkanı tutuklanmış ve hapse atılmıştı. Ben genelkurmay başkanını ziyarete gitmiştim. Bir genelkurmay başkanı terörden veya başka bir nedenden dolayı hapse atılamaz (İlker Başbuğ). Burası 2. Dünya Harbindeki Nazi kamplarının bir benzeridir demiştim. Ben Ankara'ya gelmeden benim fezlekem gelmişti. Vay sen bunu nasıl söylersin diye. Sonunda tarih beni haklı çıkardı. O fezlekenin hiçbir anlamı kalmadı. Çünkü diğerlerinin tamamı beraat etti. Bakıldığı zaman kendisini iktidarda tutmak gibi hevesin içine giren bir siyasetçi iflah olmaz. Artık o siyasetçinin halka vereceği hiçbir şey yoktur. Ekrem Bey'e neden saldırıyorsunuz? Çünkü iş yapıyor Ekrem Bey. Onların bitiremediği, üzerine bir anlamda tamamen durdurduğu, 10 metro inşaatını aynı anda başlatan bir metropolün belediye başkanıdır Ekrem Bey.

Sayın İmamoğlu'na yönelik hukuki kıskaçla nereye varılmak isteniyor? Siz o varılmak istenen noktayla ilgili nasıl bir demokratik tepki göstermeye hazırlanıyorsunuz?

İBB DAVASI: HER ŞEY ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞ
Kimse cehennemin kapılarını aralamasın dedim. Bunun çok ağır bir söz olduğunu sıradan bir vatandaşta bilir. Umarım Ekrem Bey'e bu cezalar yazılmaz. Yargı gerçekten de hukukun üstünlüğüne, vicdani kanaatine göre karar verir. Beklentimiz bu yönde. Eğer bu beklenti olmazda tam tersine Saray'ın talimatını yerine getiren bir mekanizmaya dönüşürse, bunun gereğini yapacağız. Bunu şimdi açıklamayı doğru bulmuyorum. Ekrem Bey'i neden almak istiyorlar? İstanbul'un rantı var. İstanbul'daki ranttan besleniyorlardı. İstanbul Belediyesi'nde çalışan bütün işçileri yoklama yaparak mitinge götürüyorlardı. Gelmeyen işçiyi seni atarız diye tehdit ediyorlardı. Şimdi öyle bir şey yok. Biz de miting yapıyoruz. 1 işçiyi dahi mitinge getirin demeyiz. İnsanlar oraya gelirse gönüllü gelir. Hatta bir işçi bana mail atmıştı biz bir miting yaptık. Biz sizin bizi zorla götürüp bizi zorla miting alanında tutacağınızı düşünüyorduk, hiç kimse bize böyle bir şey söylemedi şaşırdık. Evet şaşıracaklar. Çünkü demokrasi budur. Sizi zorla miting alanına götürürsek bu doğru değil. Şimdi Erdoğan bir yere gidince valiler, kaymakamlar herkesi seferber ediyor. Neredeyse ilkokul, ortaokul öğrencileri de dahil. Bu Erdoğan'ın artık topluma güven vermediğini, zorla insan topladığını temel karinelerden birisidir.

Siz göstereceğiniz demokratik tepkiyi ayrıntılı biçimde anlatmak istemiyorsunuz ama ben şöyle bir yorum çıkarabilir miyim? Yani Ekrem Bey'i makamından alma girişimini yaptıkları taktirde pişman olabilecekleri bir demokratik süreç başlar mı demek istiyorsunuz?

Elbette. Bütün tavırlarımız demokrasiden yana olacaktır. Bu ülkeye demokrasiyi getiren bir partiyiz biz. Çok partili yaşamın ne kadar değerli olduğuna inanan partiyiz biz. Farklı düşüncelerin değerli olduğuna inanan bir partiyiz. Farklı düşüncelerin yeni icraatlara, yeni buluşlara yol açtığına inanan partiyiz biz. Güçler ayrılığının ne kadar değerli olduğunu, hakimin savcının değerli kurumları temsil ettiğini bilen insanlarız biz...'