Gazeteci Fatih Altaylı, Muğla'daki Akbelen Ormanı'nda kömür madenine karşı zeytin ağaçlarını koruma mücadelesini köşesine taşıdı.

Fatih Altaylı internet sitesinde yayımlanan yazısında "Özelleştirme sırasında bu santrallerden biri 28, diğeri ise 21 yaşında idi. Yani ekonomik ömürlerini tamamlamalarına birkaç yıl kalmıştı ve zaten havzalarındaki kömür miktarı da bu ekonomik ömrü tamamlamalarına anca yetiyordu" ifadesini kulladı.

İşte Fatih Altaylı'nın açıklamaları

"Yani yeni yatırımlarla ekonomik ömürleri uzatılırsa, bir yerlerden kömür bulmaları gerekecekti. Kıyamet 3 yıl kadar önce kopmaya başladı. Bugünün gelişi ise 2 yıl önce netleşti. Sizin yeni haberiniz oluyor belki ama bölgede 2 yılı aşkın bir zamandır süren mücadele var.Benzer enerji firmalarının özellikle Ege bölgesindeki termik santrallerin yakıt ihtiyacını karşılamak için zeytinlik ve orman alanlarına tecavüz etmelerine imkan sağlayan yasal değişiklik zaten bu yüzden yapıldı.

Yeni ortada bir sürpriz, beklenmedik bir durum yok. Üstelik bu santrallerle ilgili tek sorun, ormanlıkları ve zeytinlikleri yok etmeleri değil. Aldıkları tüm teşviklere rağmen, santralleri çevreci hale getirmemeleri. Baca gazı emisyonlarını gelişmiş ülke standartlarına getirecek önlemleri almamaları.Hazırlanan bir rapora göre, bu iki santralden birinin 37, diğerinin 21 yılda neden olduğu 'erken ölüm' sayısı 35 bin, bu santrallerin neden olduğu sağlık sorunları nedeniyle aynı süre içinde sebep oldukları sağlık maliyeti 760 milyar TL.

Binlerce dönüm tarım arazisinin, 40 bin verimli zeytin ağacının ve 780 dönüm yaşlı ve doğal kızılçam ormanının bu santralleri 10 yıl daha yaşatmak için öldürüleceği aslında çoktan belliydi.

Yukarıda sizinle bazı verilerini paylaştığım raporlar, üç yıl önce hazırlandı. Şimdi herkes bu santralleri işleten şirketleri suçluyor. Yok 'LİMAK’ın otellerinde kalmayın'mış, yok şu imiş, yok bu imiş.

Buna mukabil santralin sahibi Limak-İçtaş ortaklığı YK Enerji ise '3 milyon fidan diktik. Bu 2000 futbol sahası eder. 2 yıl içinde 2 milyon daha dikeceğiz' gibi açıklamalar ve '1992 yılından bu yana işletmesi biten maden alanlarında 415 bin ağaç dikildi' gibi kendileri ile pek de alakası olmayan sayılar vererek manasız bir PR faaliyeti yürütüyorlar.

'SUÇLANMASI GEREKEN ŞİRKETLER DEĞİL SİYASET'

Bana göre ortada bu şirketleri suçlayacak hiçbir şey yok. Sorun şirketlerde değil, suçlanması gereken şirketler değil siyaset.

Bu doğa katliamının önünü açan yasal düzenlemeyi yapanlar şirketler değil, maaşlarını bizim verdiğimiz vekiller.

Ülke ormanlarının katledilmesi için önlem alıp destek olanlar da o şirketin çalışanları değil maaşlarını bizim verdiğimiz Orman Bakanlığı çalışanları ve bu ülkenin dağını, taşını, toprağını, ağacını, kuşunu korumak zorunda olan jandarma.

"Yenidoğan Çetesi" olayı: Hadise, devlete seslendi "Yenidoğan Çetesi" olayı: Hadise, devlete seslendi

Aynı şirket 45 bin geçiş garantili Çanakkale Köprüsü’nü yaptı.

Kabahat şirkette mi yoksa bu garantiyi verende mi! Sonuçta millet bu ülkenin kaynaklarını korusun, geleceğini güvence altına alsın diye şirketlere oy vermiyor.

'B.K ÇUKURUNDA YAŞAMAK İSTEYEN B.K ÇUKURUNDA YAŞAR'

Bu ormanların katledilmesi, doğanın yok edilmesi siyasi bir tercihtir. En nihayetinde sağlıklı bir çevrede yaşamak isteyenler sağlıklı bir çevrede, b.k çukurunda yaşamak isteyen b.k çukurunda yaşar.

Çocuklarının nerede yaşayacağına herkes kendi karar verir. Çoğunluk b.k çukurunu seçtiyse yapacak bir şey yoktur. Suçlusu ne LİMAK’tır, ne de İC."

Editör: Aliye Tulum