DOLAR

36,6711$% 0.01

Created with Highcharts 8.2.2
EURO

40,0945% -0.01

Created with Highcharts 8.2.2
GRAM ALTIN

3.535,84%0,00

Created with Highcharts 8.2.2
ÇEYREK ALTIN

5.796,00%0,03

Created with Highcharts 8.2.2
TAM ALTIN

23.111,00%0,03

Created with Highcharts 8.2.2
BİTCOİN

3077552฿%1.18459

Created with Highcharts 8.2.2
a
Profesör Doktor Adem Palabıyık

Profesör Doktor Adem Palabıyık

16 Mart 2025 Pazar

Starbucks İçmemenin Sosyolojisi

5

BEĞENDİM

ABONE OL

9da3ce27 8e21 4864 89fd 60d9a51e0962

Prof. Dr. Adem Palabıyık/Bitlis Eren Üni., Sosyoloji. Talcott Parsons, Toplumsal Eylemin Yapısı adlı çalışmasında önemli bir kavram kullanır ve işlevselleştirir, böylece kullandığı kavram toplumsal zemin düzleminde de karşılık bulur. Bu kavram “çift yönlü ilgi”dir. Çift yönlü ilgi kavramı, Parsons’ın konulara dair bakışında ikircikli bir metodoloji sunar ve görünenin arkasındaki olguyu analiz etmede kolaylık sağlar. Elbette her kavram diğer kavramlarla evli olmasa dahi nişanlı sayılır çünkü kavramların inşa ettiği bir dünyada aynı evde ayrı odalarda kalmak mümkün değildir. Bu sebepten Bauman’ın öteki kavramı ve Tönnies’in cemaat kavramları da yine bu metnin sosyolojik bütünlüğü içinde yer alan diğer ana öğeler olacaktır. Lakin bir kavram vardır ki, çift yönlü ilgi, öteki ve cemaat kavramlarının tümel anlamda gerçekliğini resmen işgal ettiği “parçalanmış iman sendromu” kavramıdır. Bu sendrom, öyle bir yerde durmaktadır ki, bugün Gazze olayında yaşananların aslında tipik bir tahlilidir. Ve biz de, başlık ile yakından ilişkisini kuracağımız Starbucks Ötesi toplumun kaldırım taşlarını bu kavramlarla dizemeye çalışacağız.

Post-Starbucks Toplumu

Bu satırları yazarken İsrail katliamının 151.günüydü ve İsrail, Gazze’de elli binden fazla insanı katletmişti. Tabi ki her katliamın kendisine göre sponsorları da vardı ve Starbucks, işgalin başladığı zaman diliminden itibaren İsrail’i desteklediğini aşikâr olarak ilan etmişti. Buna diğer boykot ürünleri de eklenebilir veya daha fazlası da olabilir, bizim üzerinde duracağımız esas nokta ise boykot ürünlerinin karşısında oluşan toplum tipinin formel kodlarıdır. Ortaya çıkacak ötekileştirme veya ötekileşme değil aksine Arendt’in bahsettiği gibi savaş sonrası toplumda dahi ortaya çıkan yeni düzendir. 7 Ekim sonrasında ortaya çıkan toplumsal yapıların da kendisine göre bu bağlamda ayrıştırıcı bir steril niteliği vardır ve bu nitelik, en fazla öteki ile angaje edilebilir. Bauman’ın bahsettiği yabancı ile öteki ayrımı arasındaki ana fark yabancıların bilinmemesiyken; öteki olanın da tanındıktan sonra dışlanması veya bizden kabul edilmemesi ile ilgili olmasıdır. Starbucks toplumu ile Starbucks’tan kahve içmeyenlerin oluşturduğu toplum arasında tam da böyle bir fark vardır ve içmeyenler ilginç olarak içenler arasından çıkmış, 7 Ekim sonrası tavrını da ortaya koymuştur. Aslında tartışma Starbucks markasından kahve içip içmemek de değil aksine içilen kahvenin zeminin ne olduğudur, yani toplumsal vicdan ile kahve içme arasındaki ince çizgidir. Çünkü bu markadan kahve içenler, içmeyenleri ötekileştirdi. Starbucks toplumu daha önceden kendinden olanları veya ortak mekân komşularını tanımamakta kararlı görünüyor. Bauman’ın ifadesi de tam burada karşılık buluyor; ötekiler, ötekileştirildikleri tarafından tanınıyor, biliniyor ve bilerek uzak kalınıyor. Sosyal mesafenin arttığı andan itibaren ise yeni cemaat yapıları ve Tönnies’in söylemiyle yeni bir toplumsal düzen kuruluyor. Düzenin geldiği ontolojik nokta ise kaotik bir başlangıç arz ediyor, nasıl ki Arendt’e göre İskender’in savaşları sonrası farklı toplumsal düzenler kurulduysa, Starbucks’tan kahve içmeyenlerin de yeni toplumsal düzenleri Tönnies’in cemaat kavramı ekseninde yeniden inşa ediliyor. İlişkiler daha samimi ve yüzyüze oluyor yada daha önce olmayan mekan komşuluğu yeni toplumsal ilişkilerin inşa edilmesine ve yeniden üretilmesine vesile oluyor. Mesela Starbucks’tan kahve içmeyen toplumsal yapılar artık protesto gösterilerinde seri olarak bir araya gelebiliyor yada Gazze konulu bir panele toplu şekilde katılım sağlayabiliyor. İşte bu tam da, yeni bir toplumsal düzenin şekillenmesini başlatacak sosyal mesafelerin ortadan kalkmasına ve oluşacak düzenin işler hale gelmesine sebep olabiliyor.

Öteki ve Tönnies’e Dair: Ebuzer mi-Hanzala mı?

Starbucks’tan kahve içmeyenlerin kendilerini konumlandırdıkları diğer önemli zemin ise öteki üzerinden tanımlanmak sonucu kendilerine kalıp olarak seçtikleri

Hanzala karakteridir. Hanzala ise  Naci el-Ali’nin ünlü çizgi karakteridir. El-Ali, Hanzala’yı, cezaevinde kaldığı dönemde çizmiştir ve Hanzala için “hiç büyümeyen ve Filistin özgür olana denk yüzünü dönmeyecek olan çocuk” cümlelerini kullanmıştır. Gerçekten de Hanzala olmak Filistin’in özgürlüğü ile neredeyse eşdeğerdir çünkü Hanzala’nın tek dileği, özgür Filistin’dir. Starbucks’tan kahve içmeyenler, özgür Filistin mottosuyla yola çıktıkları için Ebuzer ile Hanzala arasında gidip gelmektedir. Aslında Ebuzer de, Hz. Muhammed (as) döneminde yaşayan ve yalnız ölen bir ordu komutanıdır hatta Ebuzer’in (ra) ölümünden birkaç gün sonra bulunduğu da rivayet edilir. Yalnız yaşayıp yalnız ölen veya ölemeyen iki toplumsal tip; Ebuzer (ra) ve Hanzala, şu an öteki olarak konumlandırılan ve Starbucks’tan kahve içmeyen toplumsal kesim veya tabanın ideal toplumsal tipleridir. Ötekilikten mahal olan toplumsal yapının nerelere evirileceği belli değildir çünkü postmodern dönemeçler bize gösterdi ki teklik üzerine kurulan tahminler artık geçerli değildir ve hakikatin kaygan zemin üzerindeki rolü de oldukça aldatıcıdır. Gerçi Ali Şeriati’nin, Ebuzer isimli çalışması bu iddiamızı alt üst edebilir lakin gerçek hayatın, yazılan kitaplardan bağımsız olduğu bugün Gazze’de yaşanan katliamdan da net anlaşılabilir. O halde asıl soru şudur; bir Hanzala toplumu veya Ebuzer toplumu olabilir mi? Veya hayatlarını tek başlarına yaşayan direnişçilerin oluşturduğu bir toplum modeli Starbucks’tan kahve içmeyenlere yeni bir hayat tarzı sunabilir mi?

Starbucks’tan Parçalanmış İman Sendromu’na

Sorunun cevabı oldukça güç ama çift yönlü ilgi ile bir yaklaşım ortaya koymak istersek, evet, Starbucks’tan kahve içmeyenlerin kendilerine dair işlevsel hale getirebildikleri bir yaşam mottosu oluşturarak, buna dair bir yeniliği ortaya koyabilirler. Çünkü standartları belirli olan bir düzende yeni bir iddia ortaya koymak için modern dönem sonrası deneyimlenmemiş bir doxa’nın varlığı zorunludur ki, bu da ancak Gazze’de yaşananlar sonucu ortaya çıkan alışılmadık durumdur. Alışılmadık durumlara dair sosyolojinin cevabı elbette postmodernizme yapılan atıflarla ölçülebilir ve postmodernizm şu an Gazze’yi, ilahi ikazlarla yöneten bir Ebu Ubeyde karakteri üzerinden tanımlamaktadır. Tam bu noktada sürece dahil olan iman kavramı, Eric Fromm’un tabiri ile yeni bir tartışmaya eklemlenebilmektedir; İman, parçalanan bir sendromun parçası haline gelebilir mi yoksa devletler zaten parçalanmış bir iman sendromuna içkin midir? Aslında Ebu Ubeyde defalarca ilahi ikaz ile uyardı ve her ikazı neredeyse kitaplar yazılacak kadar felsefe ve metaforlar ile yüklüydü. Ubeyde’nin sözleri yağmur gibi Müslüman toplumların topraklarına yağdı ve o topraklardaki nesiller, Starbucks’tan kahve içmeyenlere dair yeni bir toplum tasavvuru sundu. Bunu illa isimlendirmek gerekmez ama kendilerini Ahzab Yiğitleri olarak tanıtanlar da yok değildir. Filistin için yapılan protesto gösterilerinde “seher vaktinde” vurgusu üzerinden tanımlanan toplumsal gruplar, Kuran’daki Ahzab’lara karşılık gelmektedir. Ahzab, İslam’a karşı savaşanların karşısında yer alan gruplara verilen addır ve Hz. Muhammed (as) döneminde yaşanan olayları konu alan Ahzab suresinde geçen bir kavramdır. Dolayısıyla Ahzab’dan olma aslında Starbucks’tan kahve içmeme veya parçalanmış iman sendromuna sahip olmamayla eş-değer bir anlama tekâmül etmektedir. Burada bir nebze de olsa abartı söz konusu olabilir lakin İman hassasiyeti üzerinden yeniden tanımlanan Ahzab yiğitler veya Starbucks’tan kahve içmeyenlerin ortak özellikleri, rol model olarak kabul ettikleri Ebuzer veya Hanzala gibi ideal tiplerin yolundan gitmektir.

Yeni Bir Toplumsal Tip mi: Hanzala Modeli versus Homo Rahatus

Hanzala veya Ebuzer tipolojileri Filistin bayrağının olduğu her yerde görülebilir aslında lakin “uydurma” bir kavram olarak ötekilik üzerinden de varlıklarını devam ettirme çabasına girişmişlerdir. Starbucks’tan kahve içmenin en azından sonuçlarını duymuş olan birilerine “içme” demenin bir anlamı olmayacağı gibi homo rahatusluklarına da olumsuz bir etkinin olabileceğini düşünmek yersizdir. Elbette Haznala olarak özgürlüğü beklemek veya Ebuzer olarak yalnızlık ile savaşarak mücadele etmek en erdemli görevdir ama parçalanan iman sendromuna dair tek bir fikri olmayan homo rahatuslar ile uğraşmak, Starbucks’tan kahve içmeyenlerin uğraşabileceği veya saplanıp kalabileceği bir zemin değildir. Bunu McDonalds’tan hamburger yemeyenler de takip edebilir veya liste uzayıp gidebilir lakin Starbucks’tan kahve içmeyenlerin, homo rahatuslara karşı küresel anlamda elde ettiği Hanzala başarısı gölgelenmemelidir. Yeni bir toplumsal tipin veya ideal olarak kabul edilmiş modellerin (Ebuzer, Hanzala, vb.) oluşturduğu toplumsal hareketin arifesindeyiz. Gazze, bize amel valizimizi hazırlamayı öğretti ve iman sendromu içinde olmayanların valizi çoktan hazır gibi duruyor. Ayrıca Gazze, bize toplumsal yapı içinde yeni bir toplumsal model olabilmeyi de öğretti, daha doğrusu ayrıt edebilmeyi zihnimize konsolide etti. Elbette bu borç, mahşere kadar devam edecektir lakin Starbucks’tan kahve içmeyenlerle bir araya gelebilen toplum modeli ile varlık hakikatini koruyamazsak, işte o zaman yazıklar olsun bizlere…

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.