75'inci Türkiye Jeoloji Kurultayı, bugün Ankara’da Maden Tetkik Arama (MTA) Genel Müdürlüğü Kültür Sitesi’nde başladı. Kurultay 14 Nisan'a kadar devam edecek. Kurultay'ın açılış konuşmasını Prof. Dr. Naci Görür, yaptı.

Naci Görür, "Millet olarak ne havalimanı ne köprü ne yol istiyoruz istediğimiz can güvenliği" dedi.

Bir dönemin efsanesi kadınların vazgeçilmeziydi! Tupperware iflas başvurusunda bulundu Bir dönemin efsanesi kadınların vazgeçilmeziydi! Tupperware iflas başvurusunda bulundu

NACİ GÖRÜR: 25 SENE ÖNCE İSTANBUL'A DEPREM GELİYOR UYARISI YAPTIK

Deprem dirençli kentler denildiği zaman ben bir kenti altı bileşene ayırıyorum. Biri kentin yönetim sistemi, ikincisi halk, üçüncü altyapı, dördüncü yapı stoğu, beşinci çevre ve ekosistem, altıncı ise ekonomi. Bu altı bileşeni deprem dirençli yaparsanız kenti de deprem bilinçli yaparsınız. Çok iddialı gelebilir ama biz 25 sene önce İstanbul’a deprem geliyor diye uyarı yaptık, hazırlayamadık. Birincisi yönetim sistemi. Klasik yönetim sistemi ile bu iş olmuyor. Deprem nedir bilmeleri lazım. Afete acil müdahale nedir? Deprem riskini azaltma nedir? Risk analizi nedir? Birtakım şeyleri biliyor olmaları lazım. Bir bakan gelip de ‘Şurada bina istiyorum’ dediği zaman kent sistemi, ‘Hayır, o bölgede bina yapamazsın’ dediği zaman akan sular durmalı. Bakanla, rantla kenti büyütemezsiniz. Kendi kendimizi öldürüyoruz. İkinci bileşen ise halk. Çuvaldızı kendimize sokacağız. Bir halk düşünün; deprem bilgisi, birikimi ve kültürü olmadığı sürece siz o kenti asla deprem dirençli yapamazsınız. O halk ne yapar eder üç yerine beş tane kat yapar. Demirini de böyle üstlerde tutar ki öbür seçimde devam etmek için. Kim yapıyor bunu? Biz. Halk olarak deprem bilgisi, birikim ve kültüre sahip olmalıyız. Sahip olsak depremin izin vermeyeceği bir şey yapıldığı zaman önce halk ayağa kalkar. Engel olmalısınız, ses çıkarmalısınız. Üçüncüye gelelim, altyapı. Yol, su, köprü, viyadük vs. Bakın, bugünkü deprem bölgesine. İçme suyu yok, kanalizasyon yok. Kanalizasyon, içme suyuna karıştı. Depremde neyi yapmamanız gerektiğini öğrenmek istiyorsanız bölgeye gidin. Altyapı olmadan kent yaşayamaz. Deprem olsun, ev yıkılmadı ama altyapı haşat. O kentte yaşayabilir misiniz? Ölmekten beter oluruz.

“SADECE CAN GÜVENLİĞİ İSTİYORUZ"

Yapı stoğu belli. İstanbul’da bütün güçleriyle bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Deprem dirençli olmayan binayı ya yıkacaksın ya güçlendireceksin. Halkla ve yerel yönetimlerle bu işi yapacaksınız. Millet olarak ne havalimanı ne köprü ne yol istiyoruz istediğimiz can güvenliği. Diğer parametre çevre ve ekosistem. Bakın, şu an 100 milyon ton moloz birikti. Bu molozlar inşaat malzemesi. Bu bölgelerde şu anda sanayi atıkları, kimyasal ve zehirli maddeler var. Milyonlarcasını uluslararası yönetmeliklere göre bertaraf etmez döker üzerinden bir makina geçirirseniz onları bertaraf ettiğinizi zannedersiniz. Önce içinde biyokimyasal sonra fiziko-kimyasal reaksiyonlar başlar. Ayrışan maddeler yağmur ile toprağa, suya karışır. Balıkçı getirir balığı o kansorejen madde size geçer. Yani besin zinciri vasıtasıyla size gelir. Depremin öldürdüğü sayıya denk insan sinsi hastalıklarla öldürülür. Hayat bu kadar ucuz değil. Son olarak da ekonomi. Kentin bir bileşeni ekonomi. Çok önemli büyük bir felaket getiriyor. Bölgenin ekonomik canlılığını sağlayan Maraş ve Gaziantep. Ekonominin çarkları depremle durdu. Pazarı kaybettiler. Konuştum, aradılar. 15 senede eski duruma gelemeyiz diyorlar. Artık o yöredeki kentleri hiçbir zaman üretim zincirine dahil edemezsiniz. O bölgede sefalet olur. Son örneği İstanbul’dan vereyim. Marmara Bölgesi’nde bu deprem gerçekleşirse ki gelecek. Marmara Bölgesi’nde ekonomi çarkları duracak. Türkiye’nin yüzde 60 ekonomik üretiminin can damarı olan bir bölgenin ekonomisinin durması demektir. Türkiye ekonomik olarak diz üstü çöker. Siyasi bağımsızlığı da kalmaz.”