CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV ekranlarında İsmail Küçükkaya'nın sorularını yanıtladı. Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Özel, erken seçim tartışmalarına da değinerekCumhurbaşkanı Erdoğan'a seslendi. Özel, "Kendine güveniyorsa bir kere daha gelir yarışırız. Yok güvenmiyorsa geriye giden her gün onun seçimden kaçtığı gündür." dedi.

Özel'in açıklamalarından satır başları şöyle:

''Normalleşme dediğimiz bu. Türkiye bundan 40 yıl önce bunu başarıyordu. TRT’de bir saygın gazeteci moderasyon yapıyordu. Bütün liderler sırasıyla söz alıyordular. Zaman zaman ortam geriliyordu, tartışıyorlardı; zaman zaman şakalaşıyorlardı ama bütün bir gece boyunca tartışıyorlardı. Çünkü normali oydu. Şimdi zaman ilerledikçe aslında bu tip demokratik kazanımların artması lazım. O günlerin üstünden yani işte Demirelli, Özallı, Erdal İnönülü veya Çillerli, Mesut Yılmazlı o tartışmanın üzerinden 40 yıl geçmiş. 40 yıl sonra geldiğimiz yere bak, herkes gidiyor. Tek başına televizyon programlarına katılıyor. Yani normalleşme dediğimiz meselenin bir boyutu da budur. Siyasiler kendi aralarında telefonla görüşebilirler, el sıkışmalıdırlar, baş başa görüşmeler, heyetlerle görüşmeler yapabilirler ama günü geldiğinde de esas yetkiyi aldıkları vatandaşın karşısına çıkmalı. Bence seçmen en iyi kararı da orada verir çünkü ikisini aynı anda görüyor. Aynı soruya ikisinin verdiği yanıtları görüyor. Stres altında nasıl tepki verdiklerini görüyor. Yani seçmen orada doğrudan oy vereceği kişiyle bir iletişim kuruyor. Ben hiç kaçmam. Şimdiden söyleyeyim. Ne zaman davet alırsam, nerede davet alırsam mutlaka katılırım. Bunun olması bence demokrasiye çok şey kazandırır. Zaten seçimden önce o görüntü yakalanırsa seçimden sonra böyle bugünlerdeki kadar işte normalleşme tartışmaları falan gündemi meşgul etmez. Çünkü zaten görüşüyorlar olur.''

''31 MART SEÇİMLERİNDE SAYIN ERDOĞAN’LA YER DEĞİŞTİRDİK''
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la iki kez yüz yüze görüşmesi üzerine de Özel, şunları söyledi:

''5 Kasım’dan sonra beni ilk arayan liderlerden bir tanesi Sayın Devlet Bahçeli’ydi. Bütün liderler aradılar zaman içinde. AK Parti’den de AK Parti’nin Grup Başkanı Abdullah Bey aradı beni. 5-6 hafta sonra yeni yıl geldiğinde 1 Ocak günü, 31 Aralık gecesi ben Sayın Bahçeli’den başlayarak hepsini yeni yıl için aradım. AK Parti’den de Sayın Güler’i aradım. Ona dedim ki, grubunuzun ve partinizin yeni yılını kutluyorum. Sayın Erdoğan beni aramadığı için onu arayamadım şimdi. Çünkü o birinci parti. Biz bir kurultaydan geçtik ama hepinizin yeni yılını kutlarım, dedim. Sonra 31 Mart seçimleri oldu. 31 Mart seçimlerinde biz Sayın Erdoğan’la yer değiştirdik. Sayın Erdoğan ikinci partinin genel başkanı oldu. Ben birinci partinin genel başkanı oldum. Bu sefer bize düşerdi. 31 Mart’tan hemen bir hafta sonraki Ramazan Bayramı’nda bu sefer ben aradım kendisini. O da gayet sıcak bir şekilde karşıladı. Zaten önceden bir iletişimi olmuştu onun. Gayet iyi bir görüşme oldu. Sonrasında da biz ziyarete gittik. Ardından bu iadeyi ziyaret gerçekleşti. Bu görüntünün kime zararı var, ben anlayamadım. Bütün anketler gösteriyor ki hem CHP tabanının önemli bir kısmı, yüzde 75-80’ini bu fotoğraftan hiç rahatsız değil. Türkiye’de de oran oldukça yüksek. Esas mesele şu. Biz bu fotoğrafla birlikte başka bir şey yaptık. Bu fotoğraf, Türkiye’nin birinci partisiyle ikinci partisi liderlerin el sıkışabildiğini Türkiye’ye gösterirken toplumsal barışa bir katkı sağlıyor. Diyor ki, kutuplaşmayı bırakın bir kenara, el sıkışın, düşman değiliz, biz el sıkışabiliriz diyoruz. Birincisi bu. İkincisi, Türkiye’deki ayrılıklar Türkiye’yi dışarıda zayıflatıyorsa eğer ona karşı da diyoruz ki, biz aramızda her şeyi yaparız ama Türkiye olarak bir ve bütünüz.

''BURASI TERÖR YUVASI OLABİLİR Mİ?''
Şu fotoğraftaki iki kişinin ortak özelliği ne? İkisi de 2 Temmuz günü milli takımı destekleyecek. Gol atarsa ikimiz de ayağa kalkacağız. Bütün Türkiye böyle. Bu gerçekliği kaçırmamak lazım. Biz rakibiz ama düşman değiliz. Ben Tayyip Erdoğan’ın 22 yıldır bu ülkede yaptığı bir sürü yanlışı biliyorum. Bir sürüsüne itirazım var ve hani siyasetin sınırlarını aşan hataları, yanlışları, ülkeye kötülükleri var, ayrı ama kendisine oy veren seçmenlere saygım var. Ben onu yok sayamam. O da beni yok sayamaz, saymamalı. Bu fotoğrafın böyle bir işlevi var. Kutuplaşmadan kim fayda, kim zarar görüyor; buna baktığımızda Cumhuriyet Halk Partisi seçmenleri şunu bilmeli. Bir tarafta devletin televizyonu, bir tarafta merkez medya, bir tarafta iktidara çok yakın medya bu partiyi sürekli şeytanlaştırırken, bu partiyi sürekli 'yok terörle, yok onunla yok bunla ilişkilendirirken' bu fotoğraftan sonra olur mu artık? Şimdi Sayın Erdoğan, üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi yazıyor. Gelmiş, el sıkışmış. Çayımızı, kahvemizi içmiş. E burası terör yuvası olabilir mi? ama çok uzun zamanlar Anadolu’daki özellikle de belli televizyonların çok baskın olarak izlendiği coğrafyalarda hep Cumhuriyet Halk Partisi’nin teröristlerle iş birliği yapan, vatan hainlerinin partisi olduğunu vurguladılar. Bu fotoğraf artık o işleri bitirmiştir.”

''HEM MÜZAKERE HEM MÜCADELE MÜMKÜN''
Kutuplaşmanın tartışmayı özünden kopardığına vurgu yapan Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kutuplaşma şöyle yapıyor. Beyaz ve siyah var. Karşılıklı kavga var. Kutuplaşma yoksa içerik konuşulmaya başlıyor. Cumhuriyet Halk Partisi içerikte güçlü. Cumhuriyet Halk Partisi polemikte, kavgada güçlü değil; olmamalı. Sosyal demokrat bir partinin söylediğinin içeriğinin önemi olmalı. Neden? Mesela vergide adalet... Bunu ortaya attığımızda Türkiye’de vergide adalet diyen var mıydı? DİSK bir vergide adalet mitingi yapmıştı. Biz desteklemiştik. Ben kurultay konuşmamda bu vergi sisteminin değişmesi gerektiğini söylemiştim. Biz vergide adalet konuşmaya başladık. Vergide adalet, içerik. Kutuplaşma ortamında kimse içerik konuşmuyor. Cumhuriyet Halk Partisi, teknoloji 5.0 konuşurken dünya, emek 5.0’ı ortaya atmalı. Yani sendikacılığın bile temassızı olmalı. Bunlar hep içerik. Ben bir kere fotoğrafın kendisini ve konuşabilmeyi önemsiyorum. Sebebi şu. Siyaset, konuşma işi. Şöyle bir yanlışı herkes terk etmeli. Efendim bir masa varsa o masa pazarlık masasıdır. Orada ya ittifak vardır ya koalisyon kurulacaktır. Masa yoksa savaş vardır. Karşılıklı el bombası atalım birbirimize. Böyle bir şey yok. Hem konuşabilirseniz hem de mücadele edebilirsiniz. Hem müzakere hem mücadele mümkün. Birinci kısmı, işin önemli bir kısmı bu.

“ERDOĞAN’A ANLATIYORUM SORUNLARI VE ARTIK BİLİYOR''
Diğer bir tarafına baktığımızda oturduk, görüştük, konuştuk, ayrıldık. Ben bir sürü başlık anlattım. Türkiye’de bir algı var. Daha doğrusu şöyle bir şey yerleştirmeye çalışıyorlar. Sorunlar var ama Sayın Erdoğan’ın birçoğundan haberi yok. Ona söylemiyorlar. Bilse çözer. Ben gidip anlatıyorum sorunları ve artık biliyor. Ben Anadolu’da çok karşılaştım bununla. Anlatıyorum, anlatıyorum, anlatıyorum. Haklı mıyım diyorum, haksızım. E niye, Erdoğan bilmiyordur bunu. Bilse halleder. Ben gidip sorun bu, çaresi bu diye söylüyorum. Yani Erdoğan’ın haberi yoktur, Erdoğan bilmiyordur algısına da bunun bir katkısı var. Son bir kez de meseleyi ben kendisine anlatıyorum. Bu işi böyle çözebilirsiniz diyorum. E çözülmedi. Çözülmediğinde ben muhalefet olarak ne kaybettim? Genel merkezde tek başıma oturmadım. Sayın Erdoğan’la 1,5 saat memleket meselelerini konuştum. Çözülmedi. Çıktım, Rize’ye gittim, çay mitingi yaptım. Trakya’da buğday mitingi yaptım. Emekli mitingi yaptım. Ben muhalefetten bir şey kaybetmedikten sonra buradaki görüşmenin kimseye bir zararı yok.”

''BENİM GÖREVİM MUHALEFET, ONUN GÖREVİ İKTİDAR''
Normalleşme sürecinin bitmeyeceğini söyleyen Özel, şöyle devam etti:

Özgür Özel'den ''gri liste'' eleştirisi: Övünülecek değil, utanılacak bir durum Özgür Özel'den ''gri liste'' eleştirisi: Övünülecek değil, utanılacak bir durum

''Çünkü normalleşme, bizim birinci parti olmanın sorumluluğuyla ortaya koyduğumuz özgüvenli ve inandığımız bir süreç. Normalleşmenin özeti şudur. Normal demokrasilerde ne varsa onu talep etmektir. Bakın, talep etmektir ve muhalefet olarak bu konuda üstüne düşeni yapmaktır. Selamlaşmak, konuşmak, müzakere etmek ve normal demokrasilerde olanı talep etmek. Anayasaya tam uyum, kanunlara tam uyum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tam uyum. Bunları talep etmek benim görevim. Bunu yapmıyorlarsa, kendileri normalleşmiyorsa bırakın onlar anormal kalsın. Vatandaş da normalle anormal arasında günü gelince tercihini yapar. Örneğin Milliyetçi Hareket Partisi, bu normalleşme sürecine başta kısa bir kredi verdi. Sonra var gücüyle yüklendi ve hatta kendini ortaya koydu. Ne dedi? ‘Biz çekilelim. CHP’yle AK Parti ittifak olsun’. Ya benim böyle bir şeye niyetim yok. Ben muhalefet partisiyim. Hatta dün Sayın Erdoğan’ın değerlendirmesi de o yöndeydi. Yani o kanaatini paylaşıyorum. İktidarla muhalefetin ittifak yapması diye bir şey demokrasilerde olacak bir şey değil. Müzakere edebilirler. Belli konularda iş birliği yapabilirler, milli meselelerde ama benim görevim muhalefet, onun görevi iktidar. Ben işimi yapacağım, o işini yapacak. Sürecin sonunda millet bir daha karar verecek kim iktidar olsun, kim muhalefet olsun diye ama o da seçimde olacak.”

''AK PARTİ’NİN 'EVET' DEMEDİĞİ BİR ERKEN SEÇİM YAPILAMIYOR''
Erken seçim tartışmalarına da değinen Özel, şöyle konuştu:

''Seçimlerden sonra çıktığım ilk yayında çok net demiştim ben. 31 Mart seçimlerinde seçmene bir şey söyledim. Dedim ki, bu bir genel seçim değil, bu bir yerel seçim. Burada yerel yönetici seçeceksiniz. Bir de verdiğiniz oy iktidar açısından bir sarı kart olacak. Bu bir kırmızı kart değil. O yüzden AK Partililer, MHP’liler korkmadan, çekinmeden bize oy verin. İktidarı değiştirmek için değil, iktidarı uyarmak için oy verin. İktidarın değişeceği seçim, bu seçim değil demiştim. Onlar da bize oy verdiler. İşte tablo böyle oldu Türkiye’de. Bu tablo olduğunun ertesi günü gördünüz mü bak, ben birinci parti oldum, hadi erken seçim desem üç şey çıkacak ortaya. ‘Hani sen söz vermiştin? Hani bu yerel seçimdi? Bak, gördün mü? Biz oyu verdik. Bizim oyumuzla bize kafa tutuyor’ diyecek AK Partili seçmen. Birincisi bu. İkincisi, bir fırsatçılık. ‘Dur bakalım daha. Ülkenin ekonomik sorunları var. Seçimden yorulduk. Daha dün seçim vardı. Bugün yine seçim diyorsun’. Erken seçimle ilgili bir de böyle bir mevzu var. Üçüncüsü de ya neyle istiyorsun? Erken seçim için 360 oy gerekiyor parlamentoda. Bizde var 130. Bütün muhalefeti, MHP’yle toplasan 340. 360’a varamadıktan sonra yetmiyor. Hele hele AK Parti, MHP bir arada olduğunda mümkünü yok. AK Parti’nin 'evet' demediği bir erken seçim yapılamıyor. O yüzden teknik olarak mümkün değil.

''ERKEN SEÇİMİ MİLLET İSTERSE KAÇINILMAZ OLUR''
Erken seçimi millet isterse kaçınılmaz olur. O günden beri bakıyoruz. Ülkeyi Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiyor MHP’nin desteğiyle. 10 bin lira en düşük emekli maaşına itiraz ediyoruz. Bırakın 10 bin lirayı asgari ücrete çıkarmayı, 17 bin lira yapmayı; en düşük emekli maaşını ellemeyeceğiz diyorlar. Yani temmuzdan sonra da dünya kadar emekli 10 bin lira almaya devam edecek. Asgari ücret 17 bin lira açlık sınırının altında kaldı. Zam vermeyeceğiz, diyorlar. Geçen sene dört kez vereceğiz, diyorlardı. İkiyi bile kabul etmediler. Ocakta verdiğimiz zam yetsin, diyorlar ama enflasyon ilk 6 ayda işte yüzde 128’i zorlayacak açıklanan enflasyonla. Bir vurdumduymazlık var. İşin kötüsü, vatandaşa ‘haklısınız’ demek yerine ‘Türkiye’de her şey normal, muhalefet anormal’ dediler. Seçimin ertesi günü erken seçim talebi yüzde 20’ydi, şimdi 50’lere geldi. Bu iş biraz daha yukarıya giderse erken seçim kaçınılmaz olur. Tarih olarak dediğimde de şunu söylüyorum. Hani 5 yıl var ya iki seçim arasında. Şimdi bunun tam ortası çok kritik bir yer. 2,5 yıl. Sayın Erdoğan eğer Meclis seçimleri yenileme kararı almazsa bir daha aday olamıyor. 2,5’inci yılda şöyle bir noktaya geleceğiz. 2,5 yıl yaptı, daha 2,5 yıl var. Biz yenileyelim deriz. Gelip aday olursa 2,5 yıl o koyar. 2,5 yıl biz koyarız ortaya. Tam ortasına öyle bir manası var. Kendine güveniyorsa gelir bir kere daha yarışırız. Yok güvenmiyorsa, artık geriye giden her gün onu seçimden kaçtığı gündür. ‘Gel, aday ol. Seçimleri yenileyelim’ dediğimizde nasıl kaçacak? ‘Ben gelmem. Benim daha 2,5 yılım mı var’ diyecek? O zaman bir daha aday olamayacak. Seçimleri yenilemeye AKP ve MHP’nin de tek başına gücü yetmiyor. Bizim yetmiyor ama onların da tek başına yetmiyor. Hep birlikte karar alırsak olacak. Kaçmasınlar, yapalım deriz 2,5 yılda seçimi.''

“VERGİ SİSTEMİNİ BAŞTAN AŞAĞIYA DEĞİŞTİRELİM”
Özgür Özel, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe’nin Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le görüşmesine ilişkin de şu değerlendirmeyi yaptı:

“Somut bir şey maalesef beklemeyelim. Sayın Karatepe giderken zaten biz çok net olarak söyledik. Biz vatandaşın taleplerini, bizim bu konudaki önerilerimizi ve bu konuda bir makro çözüm önerisi götüreceğiz dedik. Şöyle dört tane talebi sıralayalım. Eğer bizi dinlerlerse, en düşük emekli maaşını asgari ücret durumuna yükseltelim. Yani bugün için 17 bin lira. Asgari ücrete enflasyon zammı verelim. Yani bu 6 ayda enflasyonun erittiği yüzde 28’i en azından 17 bin liranın üstüne verelim ve asgari ücret 25 bin lira olsun. Çay taban fiyatı 25 lira olması gerekiyor. Buğday taban fiyatının 15 lira olması gerekiyor. Çiftçinin de aldığı desteklemenin gayrisafi milli hasılanın yüzde 1’i olması gerekiyor. Bunu sağlayalım. Büyük bir kredi kartı çıkması içindi ülke. Kredi kartı faizlerini düşürelim. Faizden alınan yüzde 30 vergiyi sıfırlayalım. Bir kereye mahsus bilhassa esnafın kredi kartı faizlerini silip anaparasını bölelim ki yeniden bir nefes alsınlar. Bunlar için de kaynağa ihtiyaç var. Bunun için de bir makro öneride bulunuyoruz. Diyoruz ki, gelin, Türkiye’nin vergi sistemini Meclis’te baştan aşağıya değiştirelim. Bugün Türkiye’de 100 lira vergi toplanıyor. Bu verginin 68 lirası dolaylı vergi. Yani fabrikatörle fabrika bekçisi elektriğe, suya, telefona, benzine, mazota, süte, çocuk bezine aynı vergiyi veriyor.''

“TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE TAM ÜYE OLMASI LAZIM”
Sığınmacı sorununa da değinen Özel, şöyle devam etti:

“İki gün önce Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki temsilcisi büyükelçi Landrut ayrılıyordu. Bugün gidiyor Türkiye’den. Onunla da bir özel yemekle bir araya geldik. Ben onu bütün Avrupa Birliği Büyükelçileriyle birlikte Sayın Landrut’u bir ay önce yemeğe almıştım. Orada konuştuk. O da gitmeden önce bize bir yemek davetinde bulundu. Birlikte oturduk. Özel bir yemekte sohbet ettik. Orada da söyledim. Avrupa Birliği’nin bütün büyükelçilerine büyük toplantıda da söyledim. Tek tek geldiklerinde de söylüyorum. Sizin yanınızda, sizin açınızdan istikrarlı bir Türkiye sığınmacı deposu olarak durması gerçek istikrar değildir. Sizin yanı başınızda hem demokratik hem istikrarlı bir Türkiye’ye ihtiyaç var. Bunun olabilmesi için de sığınmacı sorununun tamamen çözülmüş olması lazım ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olması lazım. Siz bizi sığınmacı kampı gibi görüyorsunuz sınır ötesinde. O yüzden elimizi hep birlikte taşın altına sokacağız. İlk önce Suriye’deki sorun çözülecek. Bu sorunun dört tane tarafı var. Türkiye, Suriye, Rusya, Amerika ama bütün Avrupa isterse bu sorunlar çözülür. Bütün dünya isterse zaten çözülür.

''GEREKİRSE ESAD’LA GÖRÜŞECEĞİM''
Bizim yapacağımız iş şu. Ben burada inisiyatif almaya hazırım. Suriye’yle Türkiye arasındaki diyalog kanallarının açılması için gerekirse ilk görüşmeye gideceğim, ben yapacağım Esad’la. Bunun zeminini araştırıyoruz. Olumlu gelişmeler var. Günü geldiğinde açıklayacağız. Zemin arayışı için çalışıyoruz üzerinde. Gidip Sayın Esad’la görüşüp Türkiye’yle bir masaya oturmasıyla ilgili net talebimizi iletip bu konuda kolaylaştırıcılık mı dersiniz, arabuluculuk mu dersiniz, ana muhalefet sorumluluğu mu dersiniz; bunu yapacağız. Çünkü masaya oturmadan bu sorun çözülmeyecek. Şöyle zorluklarımız var. Esad’ın Suriye’deki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığıyla ilgili ön şartları var. O da meseleyi Türkiye açısından müzakere edilemez bir zemine çekiyor. Bunu da görmek lazım. Niye oturmuyorsun derken bunu da hatırlatayım. Yoksa Erdoğan dünya kadar laf etti ama ‘Esad’la yakında görüşebiliriz’ diyecek noktaya da geldi. Çünkü bu sorun artık Türkiye’nin taşıyamayacağı bir noktada. Türkiye’deki Suriye vatandaşlarının Suriye’ye dönmesi için şartlar neyse konuşulacak. Elbette bunun bir siyasi tarafı var. Esad’ın belli güvenceler vermesi gerekiyor. Türkiye’nin mutlaka bu konuda belli garantörlükleri ortaya koyması gerekebilir. Belki birtakım teşvikler ortaya koyabiliriz.”

''KILIÇDAROĞLU İLE ZAMAN ZAMAN GÖRÜŞÜYORUZ''
Özel, CHP 7'inci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ilişkilerinin sorulmasına, ''Gayet iyi. Son derece samimi. Zaman zaman randevu alıyorum, ofisinde görüşüyoruz. İlişkimizde herhangi bir sorun yok. Bence gün geçtikçe daha iyiye gidecek” diye yanıt verdi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Benim bir hayalim var. O da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini ikinci yüzyılda iktidar yapan genel başkan olmak. Bunun önündeki her engelle savaşırım” ifadelerini kullandı.

''SİNAN ATEŞ CİNAYETİ DAVASININ İLK DURUŞMASINA KATILACAĞIM''
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş cinayeti davasının 1 Temmuz’da yapılacak ilk duruşmasına katılacağını belirten Özel, ''Ayşe Ateş’in evlatlarının yanında duracağız. Adalet tecelli etsin diyeceğiz. Ayşe Ateş, kocasının kanı yerde kalmasın istiyor. Evlatlarının babasının katilleri bulunsun istiyor'' diye konuştu.
 

Editör: Nigar Topcu