34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
20.381,00%1,12
3392180฿%-0.40322
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün Ankara’da Sosyal Demokrasi Derneği Genel Başkanı Sami Doğan ve yönetim kurulu üyelerini ziyaret etti.
Özel, ziyaretinin ardından açıklamalar yaptı ve gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Anayasa Mahkemesi’nin ikinci hak ihlali kararına rağmen, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında tahliye kararı vermemesinin sorulması üzerine Özel, “Bugün, artık Türkiye’de hukukun üstünlüğünden bahsetmek, kuvvetler ayrılığından bahsetmek için hiçbir gerekçe kalmadı. Artık bunu iktidar partisine yakın, iktidara müzahir hiç kimse tutup da ‘Türkiye’de hukuk var’ demesin. Bir Anayasamız var. Bu bir toplum sözleşmesi. Anayasada, Anayasa Mahkemesi kararlarının; ‘herkes için’ diyor, ‘tüm gerçek ve tüzel kişiler için’ diyor; ayrıca da ‘yasama, yürütme, yargı organları açısından bağlayıcı olduğunu’ söylüyor. Gerekçeli karar yayınlandıktan sonra uygulanır.” dedi.
Anayasa Mahkemesinin, Can Atalay ile ilgili son kararını oy çokluğu ile üç karşı oya karşı aldığını vurgulayan Özel, “Ama yerel mahkemeye bildirirken, oybirliği ile gereğini yapmak ve karar kurmak üzere bildirdi. Yani Anayasa Mahkemesi’nde Can Atalay kararına katılmayan üyeler dahi, kararın uygulanmak üzere yerel mahkemeye yollanmasına oybirliği ile karar verdiler. Aksi, anayasayı inkâr olur.” diye konuştu.
Özgür Özel, açıklamalarının devamında şu ifadeleri kullandı:
Bugün bir yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesine direnemez. Direniyorsa, talimatlandırılmıştır. Bu talimat, kuvvetler ayrılığını hiçe sayan yürütme organınınız başı tarafından verilmiştir. Bunun aksini kim iddia ediyorsa, bu milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyordur. Yani, evrensel hukuk normlarının dışında; şu kadarını söyleyelim. Osmanlı’nın tarihi ile gurun duyup, onunla övünmeyi kimselere bırakmayanlara söyleyelim. Fatih Sultan Mehmet diyor ki, ‘Kadıyı satın alırsanız, adalet ölür. Adalet ölürse birazdan devlet ölür.’ Bugün yapılmaya çalışılan işe belki madden değil, ama manen kadının satın alınmasıdır. Manen, mahkemenin iradesinin yürütmenin başı tarafından ele geçirilmesidir.
Çünkü, Gezi Davası onun kişisel husumet meselesidir. Türkiye’de kimin hapse gireceğine ‘dünya liderimizin’, kimin hapisten çıkacağına dünyanın öbür liderleri karar veriyor. Bu can bu bedende durdukça salmam dediği papazı, bir telefonla oval ofise uçuran; Merkel’in bir telefonu ile Deniz Yücel’i bırakan birisi; bugün dünya liderlerinden birinden telefon gelse Can Atalay’ı bırakır. Ama Türkiye’nin buna ihtiyacı yok. Türkiye’nin hukukun uygulanmasına ihtiyacı var.
Yapılan iş düpedüz darbe girişimidir. Hatay halkına, ‘Sen milletvekili seçemezsin, son kararı ben veririm’ diyorlar. Bu bir darbedir. Millet Meclisi’ne, ‘Siz milletvekilinizi yemine çağıramazsınız. Son kararı ben veririm’ diyorlar. Bu bir darbedir. Meclis Başkanı’na, ‘Sen benim kararımı okutacaksın’ diye ayar veriyorlar. Hepimize birden, ‘Anayasanın bir hükmü yok. Bu ülkeyi yönetenin kendi kafasına göre bir anayasası var’ diyorlar.
Buna bütün Türkiye, bütün kurumları ve Türkiye’nin yarınlarına umut bağlamak isteyen herkes direnmelidir. Kadı satın alınırsa adalet ölür. Bugün adalet ölür. ‘Adalet ölürse, yakında devlet ölür.’ diyor Fatih Sultan Mehmet.
Sözümüze değer veren herkesin, hukukun üstünlüğüne inandığını biliyorum. Ama, siyasi görüşü bizden uzak olan herkesin hiç olmazsa dönüp, Fatih Sultan Mehmet’in ne dediğine bakmasını bekliyoruz. AK Partililer, MHP’liler… Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet’ten daha iyi biliyor olabilir mi? Bilemez. Çağ açıp, çağ kapatmış bir padişah; ‘Adalet ölürse, devlet ölür’ diyor. Türkiye’de adaleti öldürüyorlar. Bütün anketler; tüm toplumun adalet sistemine güveninin yüzde 15 ile 20 arasında ölçüyor. Yüzde 17, 100 kişiden 83’ü adalete güvenmiyor. Bunlar adaleti öldürmeye devam ediyorlar. Bu ülkenin geleceğine yapılacak en büyük kötülüktür.”
Asgari ücretin kaç lira olduğundan çok, bugün neyi satın aldığı, seneye bugün neyi satın alacağı ile ilgilenmek lazım. Büyük bir kandırmaca ile karşı karşıyayız. Verilen zam, son atı aydaki enflasyonu telafi eden bir zamdır. Önümüzdeki bir yıllık enflasyon, hayat pahalılığı ne olacak? Bugün belirlenen asgari ücretin yanında mutlaka en az üç ayda bir asgari ücretin yeniden belirleneceğinin taahhüdünün verilmesi gerekir. Çünkü, inanılmaz bir hayat pahalılığı var. Hiçbir mal, hiçbir hizmet; bir ay önce satın alındığı fiyata satın alınamıyor. Ve her gün asgari ücret erimeye devam edecek. Ve bunlar, ‘altı ay sonra bile zam yapmayacağız, bir sene asgari ücret bu olacak’ diyorlar. Bir sene sonra, bugünkü satın alınan mal, hizmet; doldurulan file, bir sene sonra kaç paraya dolacak. Bu kadar yüksek enflasyonun olduğu bir ülkede asgari ücretin en az üç ayda bir güncellenmesi lazımdır. Bu ülkenin insanlarını seviyorlarsa, derler ki, ‘bunu ilan ettik, ama martta enflasyon farkını bir daha vereceğiz.’ Bu yapılmadıktan sonra açıklanan rakamın hiçbir kıymeti yoktur.
Ayrıca bir sorun da gelir vergisi hesaplanırken asgari ücretin dâhil edilmesidir. Bu yüzden asgari ücretin gelir vergisi hesaplanmasına dahil edildiği sistemde, ücretliler bu ay aldıkları maaşı, her bir kademeyi aştıktan sonra kaybetmektedirler. Ve yılbaşı ile yıl sonu maaşları arasında; bizi burada takip eden muhabir arkadaşlarımızdan kameraman arkadaşlarımıza kadar; Türkiye’deki herkesin ödediği vergi dilimi artıp, ödeyeceği vergi artacağı için; eline geçen para azalacaktır. Bu konuda da bir kez daha uyarıyoruz. Derhâl düzenleme yapılmalıdır.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yasal bir komisyondur. Kanunun emrettiği bir komisyondur. Ve yasa ile kurulduğu için Meclis’in, yani yasamanın verdiği bir görevdir bu. Yürütmenin başının, yasamanın görevlendirdiği bir komisyonu ayağına çağırması, onlarla müzakereyi bir siyasi partinin genel merkezinde sürdürmesi ve daha sonra da açıklamanın bu şekilde yapılması; o komisyonun tarafsızlığına, o komisyona TBMM’nin yüklediği işleve tamamen gölge düşürmüştür. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan, komisyonu; kendi siyasi çalışması için araçsallaştırmıştır. Komisyonu siyasetine alet etmektedir. Yaptığı iş; tüm kurumları ve kuralları yıprattığı gibi böyle bir kurumu da yıpratmıştır. Artık bundan sonra Asgari Ücret Komisyonu’nu kimse ciddiye almaz. Çünkü bu komisyon, özgürce çalışıp kendi önerisini ortaya koyup; bunu da yürütmeye karşı o masanın ortak talebi olarak söylemesi gerekirken yürütmenin başının emrine girmiştir.
Zihniyet, aynı zihniyettir. Hâkim – savcıların, kura törenini yürütmenin ‘külliyesinde’ yapmak ile asgari ücret komisyonunu Adalet ve Kalkınma Partisi’ne çağırmak… Hepsi aynı şeydir. Ben varım kurumlar yok, ben varım kurallar yok; anlayışıdır. Dünyanın bütün zengin ülkeleri kurallar ve kurumlarla yönetiliyor. Dünyanın tüm fakir halkları başlarında kurumları ve kuralları yok sayan tek adamlarca yönetiliyor.
CHP lideri Özgül Özel'den yeni asgari ücret tepkisi