DOLAR

36,6753$% 0.09

Created with Highcharts 8.2.2
EURO

40,0531% 0.19

Created with Highcharts 8.2.2
GRAM ALTIN

3.515,47%-0,04

Created with Highcharts 8.2.2
ÇEYREK ALTIN

5.753,00%-0,05

Created with Highcharts 8.2.2
TAM ALTIN

22.942,00%-0,06

Created with Highcharts 8.2.2
BİTCOİN

3078738฿%-0.2442

Created with Highcharts 8.2.2
a

CHP’DE OHÂL REJİMİ!

resim 2025 03 08 202858268

EREN ERDEM

15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi sonrası, 20 Temmuzda OHAL ilan edildi. Olağanüstü Halin meşruiyeti adına öne sürülen gerekçe ne idi? “Şartlar olağan değil, dolayısıyla demokrasi başta olmak üzere, olağanüstü şartlara göre yönetme” zarureti doğmuştur.

Yani, “şartlar olağanüstüdür, dolayısıyla; bu şartlara göre davranmamız gereklidir” gibi bir meşruiyet yaratılmaya çalışılmıştır.

Bugün benzer bir durumun CHP’de gerçekleştiğini görüyoruz. Bir yanlışlıktan bahsettiğinizde; “şu an normal şartlarda değiliz,” ifadesiyle başlayan cümleler işitiyoruz. Toplumun, bilinçaltına kodlanmış bu “kabul” tetiklenmeye devam ediyor. Oysa, CHP’nin OHÂL’e karşı öne sürdüğü çok temel itirazları olmuştur. Bunların başında gelen itiraz ise şudur; “hükûmetin elinde her türlü yetki vardır, demokrasinin kurumsal kimliğini aşındıracak bir uygulamaya ihtiyaç yoktur.” Yani CHP, bugün CHP’yi yöneten kadroların eliyle; bu karşı tezi ortaya atmıştır.

Yani, esasen CHP; “olağanüstü hâl” anlayışının demokrasiyi aşındırdığını söylemiştir. Sayın Özgür Özel’in bu hususta yüzlerce açıklamasını internette bulmanız mümkündür.

*

Gelelim CHP’deki “olağanüstü hâl rejimine.”

Dün, “olağanüstü hâl rejimini” demokrasiyi aşındırma açısından yerden yere vuranlar, bugün “İmamoğlu’na yönelik hukuki süreçler” üzerinden, parti içi demokrasiyi korkunç bir yıkıma sürüklemekte; buna dair tartışmalara da, tıpkı o gün hükümet sözcülerinin verdiği tepkiyle; “ama olağanüstü şartlardayız” ifadesiyle yanıt vermektedirler.

Bu durumun en temel göstergesi, 23 Mart tarihinde gerçekleşecek olan “parti içi temayül yoklaması” hususunda gözler önüne serilmiştir.

Konunun daha iyi anlaşılması için, CHP yönetiminin “olağanüstü hâl” gerekçesiyle hayata geçirdiği uygulamanın makro seviyedeki tezahürüne bakmamız gerekir.

Malumunuz, partilerde tıpkı devlet gibi yönetilir. Parti Başkanı ile Devlet Başkanı, MYK ile Bakanlar kurulu, Parti Meclisi ile TBMM benzer işlevselliktedir.

Başkan kabinesini belirler. Buna MYK denir. Parti Meclisi 60 kişiden oluşur. MYK’yı hem denetler, hemde kararlar Parti Meclisince alınır.

Bu hiyerarşiyi şöyle ele alabiliriz;

Kurultay yetkilerini Parti Meclisine devreder. Bu, milletin vekaletini TBMM’ye vermesi gibidir. Kabine, yani MYK (Merkez Yürütme Kurulu) seçilen Başkan tarafından 60 kişilik Parti Meclisi içinden seçilir.

*

Bu detayları niçin verdim?

İzah edeyim…

*

CHP’de yaşanan bu karmaşanın benzeş tezahürünü canlandıralım.

Hükûmetin 20 Temmuz’da, OHÂL ile birlikte; bir seçim kararı aldığını düşünelim.
Ve bu seçimde; “her ne kadar herkes aday olabilirdi” denmesine rağmen, sadece Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylaşabildiğini, pusulada başka bir adayın olmadığını, ve pusulada bir “evet-hayır” seçeneğininde olmadığını düşünelim…

İşte CHP’de gerçekleşen “Cumhurbaşkanlığı temayül yoklamasının” makro seviyede %100 benzeştiği; tamamen aynı kavramlarla argümante edildiği bir örnek vereceksek, o tam olarak bu olur.

Keza şimdi şunu söyleyebilir birileri; “ama görmüyor musun, olağanüstü bir durum var.” Evet, 15 Temmuz’da da olağanüstü bir durum vardı. Olağanüstü şekillerde; devlet ele geçirilmeye çalışıldı.

Yani karşı argümanlar hemen hemen aynı. Ancak, hükûmet; “tek adaylı bir seçim” yapmadı. Keza, bunu yapmış olsaydı; yer gök; “darbe” diye inleyecek, demokrasinin tamamen rafa kalktığı söylenecekti.

Ancak, bunu söyleyenler HAİN, BOZGUNCU ilan edilecekti. Şartların olağanüstü olduğu, devletin bekası adına bunun yapıldığı söylenecekti.

*
Bugün CHP’de gerçekleşen “tek adaylı ve tek seçenekli” temayül yoklamasına yönelik eleştirilere verilen cevaplar tam olarak böyledir. HAİN, PARTİNİN BEKASI gibi kavramlarla bu olağanüstü süreç meşru kılınmaktadır.

CHP, en güçlü kolonunu yıkmıştır. O kolonun adı; demokrasidir.

Tek adaylı, tek seçenekli, tek sorulu bir önermeyi işaretlemek; asla ve kat’a demokrasi ile yan yana getirilemez. Demokrasi tarihinin kökleriyle kesin olarak bağdaşmaz bu yaklaşım, CHP’nin en güçlü olduğu yeri; parti içi demokrasiyi sakatlamamış; adeta tamamen rafa kaldırmıştır.

Ve buna yönelik itirazlara verilen yanıtlar şunlardır;

– Şartlar olağanüstü,
– Olağanüstü şartlar sebebiyle partinin bekası için,
– Zaten içimizde hainler var…
*

Ben, Sayın İmamoğlu’na bu sebeple itiraz ediyorum. Kendisinin diploması yahut davaları; benim açımdan bir magazindir. Sayın İmamoğlu çok daha hayati bir şey yapmıştır. CHP’nin elinden “demokrasi geleneğini” almıştır. CHP’yi, “olağanüstü hâl rejimine mahkum ederek,” oturaklı değerlendirmelerden uzaklaştırıp; gelişmeler karşısında reaktif bir erekte hâle sokmuştur.

Bu hâlin üretebileceği siyaset sübjektif olmaktan asla uzaklaşamaz. En temel iddianızı, yani parti içi demokrasiyi; “olağanüstü hâl” gerekçesiyle askıya almanız, Türkiye’ye demokrasi getirme iddianızı tamamen boşa düşürür. Ve CHP’deki krizi; siyasal olmaktan çıkartıp; yapısal bir krize evriltir.

*

Peki neden bu “ön seçim” denilen “parti içi temayül” için “demokrasiye tam karşıt” bir yakıştırma yaptım? İzah edeyim.

Öncelikle CHP tüzüğünde hangi seçimin (Milletvekili, Yerel Yönetim ve Cumhurbaşkanlığı) adaylarının hangi yöntemlerle belirleneceği yazılıdır.

Örneğin, “yerel yönetim adayları için;” ön seçim, örgüt denetiminde ön seçim, merkez yoklaması gibi yöntemler sıralanır. Yani, “örgüt denetiminde ön seçim” denilen uygulama açık açık “yerel yönetim adaylarının belirlenmesi” hususunda ifade edilir. İfade edilirken; “ön seçim VİRGÜL örgüt denetiminde ön seçim” gibi temel bir ayrıma gidilir. Yani buna göre, YSK huzurunda yapılan ön seçimdir, örgüt huzurunda yapılan ise “örgüt denetiminde ön seçimdir.”

Lakin, Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi hususunda ilgili tüzük maddesinde “örgüt denetiminde ön seçim” ibaresi kesin olarak yer almaz. Ön seçim, örgüt yoklaması, merkez yoklaması gibi uygulamalardan birine işaret edilir. Hangi uygulamanın yapılacağı; “yönetmelikle” belirlenir.

*

Oysa burada (23 Mart temayül yoklaması) , kesin olarak bu yöntem yönetmelikle belirlenmemiş, örgütlere gönderilen “yönerge ile” belirlenmiştir. Yani MYK karar alıp, örgüte yönerge göndermiştir.

Yani, bu uygulama Cumhuriyet Halk Partisi tüzüğüne aykırıdır.

Şimdi bunu söylediğim için şu tepki gelecektir; “biz olağanüstü şartlardayız, olağanüstü durumdayız.” O zaman, hükûmetin “olağanüstü şartlardayız” gerekçesiyle, ANAYASAYI İHLAL ETMESİ meşrudur!

CHP’nin Anayasası tüzüğüdür. Eğer, “olağanüstü şartlar” gerekçesiyle CHP kendi anayasasını ihlal ediyorsa; AKP’de yarın bunu yapar ve kalkıp CHP’yi örnek gösterebilir.
Bir diğer temel sorun ise şudur.

Demokrasi, çoktan seçmeli bir pratiktir. Demokrasi bir onay rejimi değildir. Bir seçim rejimidir. Halkın kendi siyasal seçeneğini üretmesi, bu seçeneğin diğer seçeneklerle yarışması esastır.

Tek bir ismin, tek şık ve tek onay imlasıyla seçiciye onaylatıldığı hiçbir uygulama; demokrasi ile bağdaşmaz. Ve üstelik buna “ön seçim” demek, başlı başına bir felakettir. CHP’nin geçmiş ön seçim tecrübelerini tamamen boşa düşürecek, yeni bir teamül yaratmaya yönelik “olağanüstü hâl” gerekçeli bir demokrasi karşıtı süreçtir.

“Efendim, başka aday çıksaydı…”

Tüm milletvekillerine imzalanması söylenen bir “aday müracatının” karşısında imzaya çıkıp adaylaşmak; olanaksızdır. Keza buna dair söylenecek çok fazla malumat var. Ancak, yeri ve zamanı değildir.

*

Tek bir kişinin, hâkim huzurunda olmayan; tüzük açısından tamamen hükümsüz bir seramoniyle “onaya sunulması” diyelim. Bence hadisenin doğru tanımı budur. Ahlaki açıdan benzetmiyorum ancak; yöntem açısından 12 Eylül anayasasının referandumuna benzeyen bir süreçtir.

Burada suiistimal edilen şey, parti örgütlerinin “Erdoğan karşıtlığı duygusudur.” 85 Milyonluk Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi, Recep Tayyip Erdoğan’ı seçimde yenebilecek tek ama tek kişinin Ekrem İmamoğlu olduğunu ilan etmektedir.

Bu propagandanın yarın korkunç maliyetleri olacaktır. Asla onaylamadığım “hukuk tartışmalarının” gerçekleşmesi hâlinde; Türkiye muhalefeti seçime gitmeden Sayın Erdoğan’a yenilmiş olacaktır.

Bu tekçi, tek kişici propagandanın ve pratiğin risklerinin alınmasının nedeni nedir? Neden CHP Genel Başkanı böylesine yanlış bir yola girmiştir? Keza, Sayın İmamoğlu’nu ya aday yapacaktır ya da koltuğunu ona teslim etmek zorunda kalacaktır. Dolayısıyla, şu süreçle ilgili kaygıların tamamı sübjektiftir. Hiçbir kaygı ve tasarruf; “parti içi demokrasinin gelişmesi” açısından şekillenmemiş, tamamen reel politik endişeler üzerine biçimlenmiştir.

*

Bu temel eleştirilerimi ifade ederken, bana yöneltilecek “hain” yakıştırmasını görebiliyorum. Dün OHAL yönetimini eleştirdiğim için hain ilan edilmiştim. Bu gün ise CHP’deki OHAL yönetimini eleştirdiğim için “hain ilan ediliyorum.” Lakin bu son derece önemsiz, uçucu bir yaftadır. Ve bu yaftalardan endişe ederek gerçekleri gizlemek bizim kitabımızda ne geçmişte olmuştur, ne de gelecekte olacaktır.

Çözüm bellidir. CHP demokratikleşmelidir. CHP’nin üzerindeki yüksek basıncın nedenleri doğru tahlil edilmeli, tüm kaygılardan bağımsız; objektif bir siyasal süreç geliştirilmelidir.

Bugün, “demokrasi şöleni” diye, gidip “tek seçenekli ve tek kutucuklu” bir kâğıda işaret koyduğunuzda, yarın CHP’de tek seçilme yönteminin bu olmasına katkı sunmuş olacaksınız.

Düşünün, buna seçim deniyor! Ama; “İmamoğlu’na oy vermeyeceğim” cümlesi kuran herkes HAİN!

“Kılıçdaroğlu’na oy verenler HAİN” cümlesine ne kadar da benziyor.

Yani, demekki üzüm üzüme baka baka kararıyor.

İnsan, en çok eleştirdiklerine benziyor.

YORUMLAR

s


En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Gazeteci Cem Küçük karar için tarih verdi: “Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edilecek gibi görünüyor”

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.