34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
20.381,00%1,12
3417182฿%0.90838
Kabine toplantısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Beştepe’de yapıldı. Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından başlıklar şöyle:
“Son verilere göre istihdam 32 milyona ulaştı. İşsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi. Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus 5’e bin liralarını süratle yatıracağız.
Aile ve Gençlik Fonu’nun kuruluşuyla ilgili yasal süreç tamamlandı. Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk. İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yönelik doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımızı dahil ettik. Toplam 8 aylık ödeme miktarını 1500 ila 3500 liraya yükselttik. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay aktardığımız kaynak tutarı da 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı.”
“10 ay evvel yaşadığımız ülke ekonomisine 104 milyar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı ihmal etmiyoruz. Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomiyi sarsmayacak hem de onların kayıplarını giderecek bir artış yapılacak. Asgari ücret komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi yormayacak, istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret hedefi ile bu süreç yönetilecek.
Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma bir sonraki yılı ise atılım süreci olarak görüyoruz. 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize sıkı sahip çıkalım, aramıza fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim. Gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askeri bakımından bölgesi ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız.”
“Türkiye dünyanın neresinde bir mazlum varsa ona yardım etmeyi ilke edinmiş bir devlettir. Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri yapabiliyorsak elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona da mani varsa kalbimizle buğz etme gayreti içinde olduk. Kore’ye bu hissiyatla gidip kan döktük can verdik. Kıbrıs’ta barış harekatı gerçekleştirdik. Irak, Suriye, Ukrayna’da başı dara düşenlere kapımızı açtık. Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alıyoruz.
Gazze’de öldürülen binlerce kadının yaşlının, masumun yanında yer almak için öyle çok derin felsefi gerekçeler aramaya gerek yoktur. Tolstoy’un ‘Bir insan acı duyuyorsa canlıdır, başkasının acısını duyuyorsa insandır’ sözünde işaret ettiği gibi Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir.”
İsrail İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı zulmün hesabını elbette verecektir. Bundan kaçış yoktur. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarda ayrı bir yere sahip olacaktır.
İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır.
Şayet Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askeri ve ekonomik destek vermemiş olsa bu terör devletin yöneticileri böyle pervasız ve acımasız hareket edemezdi. Esasen batının tarihi bu bakımdan oldukça karanlık, çirkin, vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Dünyayı Batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını ispatlamışlardır.
Esasen Batı’nın değerlerim diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Sadece barbarlık gerçek anlamda Batı’ya ait bir vasıftır. Haçlı seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon, birinci ve ikinci dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden Batı hep bu vasfını sergiliyordu.
Gazze’deki vahşete ortak olan Batı, yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük söz söyletmeyip, Gazze’de yapılanların dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Batı’nın etekleri altına saklanan İsrail yönetimi zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs’ün başkenti olduğu bağımsız ve egemen Filistin devletinin kurulmasından geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.”
“Bilindiği gibi Türkiye, Alpler’den Himalayalar’a uzanan kuşak içerisinde en fazla deprem riski taşıyan beşinci ülkedir. Nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Bu coğrafyada yaşamak demek deprem gerçeğiyle yüzleşmek ve ona göre hareket etmek demektir. Tek çözüm depreme dayanıklı binalar yapmaktır. Kentsel dönüşüm dediğimiz adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca süre bu toprakların hakkını vermek yerine hakkına giren anlayışla yönetildiği gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir.
Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde, 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşünü tamamladık. Halihazırda yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Tek çare kentsel dönüşümdür. Bu hakikatı görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum, ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm Türkiye için tartışmasız beka meselesidir. Bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü konudur.”
“TOKİ Başkanlığımız sürecin öncüsü olarak kritik bir rol üstlendi. Maruz kaldığı Onca haksız insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla 1.3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle, hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istemediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık.”
“Geçtiğimiz eylül ayında geniş katılımla deprem gerçeği ve kentsel dönüşüm şurası düzenledik. Ortaya çıkan teklifler ve diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşü yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz ay başında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi. Yürürlüğe girmesiyle muhalefet ve malum çevreler hemen tezvirata başladı. ‘Vatandaşım malına el konulacak’ iftirasından başlayarak, ‘rantsal dönüşüm’e kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Düzenlemenin tek bir gayesi vardır, o da kentsel dönüşüm sürecinde engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır.
Binaların kentsel dönüşüme dahil edilmesi salt çoğunluğa başlandı. Yani bir binada oturanların yüzde 50’sinden 1 fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün hale getirildi. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilmesi, muhtarlıklarla ilan edilebilmesiyle süreç hızlandırıldı.
İstanbul’daki kentsel dönüşüm için yarısı bizden kampanyası için yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından, ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi.”
“Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için yöntemler geliştirildi. Kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliği sağlamak amaçtır. Herhangi bir rant amacı, hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.
Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek ve hızlandırmak nispeten kolaydır ancak İstanbul’un içinde yer aldığı Marmara Bölgesi’nde yaşanacak felaketin Allah korusun tüm Türkiye’ye ağır bedeli olacaktır. Amacımız İstanbul’da 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir.
Deprem bölgesinde inşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz. Vatandaşlarımızdan gelen taleplere kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerinde yeni modelleri de devreye aldık. 2024 bütçemizde depremzede şehirlerimiz inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık.
Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini dinamitlemesine, yavaşlatmasına, sulandırmasına, izin vermeyeceğiz.
Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum. Bu konuda bize destek veren herkese şükranlarımı özelikle sunuyorum.”
Yılmaz Özdil'den THY'ye sert İsrail tepkisi