Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Ordu mitingine Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın eşlik ettiği bir miting gerçekleştirdi. Kılıçdaroğlu konuşmasında, Türkiye’nin çağdaş uygarlığa ulaşması için çalışacağını belirterek, gençlerin kaderlerini değiştirebileceklerine dikkat çekti.
Fındık üreticilerinin haklarının verilmesi, tarımın düzeltilmesi, taşeron işçilerin kadroya alınması gibi konulara da değinen Kılıçdaroğlu, sözü ‘beşli çete’ye getirerek Erdoğan’a yüklendi ve “Beşli Çetelere para buluyorsun, yol-köprü yapanlara para buluyorsun. Herkese para buluyorsun, avrolar ödüyorsun. Beşli Çetelerin yanında, uyuşturucu baronlarıyla kol kola da geziyorsun, -ben onun da farkındayım- geziyorsun, emekliye gelince ‘Parayı nereden bulacaksın’. Parayı bulacağım, söke söke alacağım ve emekliye vereceğim.” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları şu şekilde:
Ordu, merhaba. İyi misiniz? Değişime hazır mısınız? Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştırmak için hazır mıyız? Söz mü? Söz mü? (Yurttaşlar söz karşılığını verdi) Ben de siz veriyorum; hayatımın son anına kadar, Türkiye Cumhuriyeti devletini çağdaş uygarlığa ulaştırmak için çalışacağım, çalışacağım, çalışacağım. Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye’yi, onun düşlediği güzel, iyi çağdaş uygarlığa hep birlikte ulaştıracağız ve bunun mücadelesini vereceğiz. Kurtarma beraber olacak; birlik, kol kola, el ele.
“OTORİTER YÖNETİMİ DEĞİŞTİRECEĞİZ, SÖZ MÜ?”
Gençler, önce size sesleneyim. Önümüzdeki süreç içinde Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan sizlersiniz. İlk kez sandığa gidip oy kullanacak olan gençler; bütün umudum, bu ülkenin geleceği size bağlı. Beraber, birlikte gideceğiz sandığa ve oyunumuzu kullanacağız. Söz mü? Söz mü? Söz mü? Demokrasiden yana, alın terinden yana oy kullanacağız. Türkiye için oy kullanacağız. Evlatlarımız, torunlarımız için oy kullanacağız. Bir otoriter yönetimi değiştireceğiz, söz mü? Söz mü? Söz mü? (Yurttaşlar söz yanıtın verdi.) Alın terinden yana, emek harcayandan yana oy kullanacağız.
KENDİ ÜLKESİNDEN HABERİ YOK
Bu bölgenin, Karadeniz’in iki temele ürünü var. Çay ve fındık. Dolayısıyla temel geçim kaynağı bunlar. Bu konuda çalışan fındık üreticisi, çay üreticisi, alınlarının terinin karşılığını almak zorundalar, emeklerinin karşılığını almak zorundalar. Bunlar, tarımı düzeltmek için Güney Amerika’ya gidiyorlar, Güney Amerika’da geziyorlar. ‘Aman burada tarım ne kadar iyi’ diyorlar. Daha çalışkan insan, bizim ülkemizde. Kendi ülkesinden haberi yok. Oraya gidiyor. Söz verdim; alın teri dökenin, emeğinin karşılığını son kuruşuna kadar vereceğim.
FINDIĞI TEKELCİLERE TESLİM EDECEKLER
Daha önce söyledim, yine söylüyorum; fındık, hangi dönem olursa olsun, ne olursa olsun karşılığı, 4 dolar eşittir Türk lirası olacak. Unutmayın, bir tarafa yazın. ‘Bay Kemal gelmişti, Ordu’da söylemişti’ diyeceksiniz. 4 dolar eşittir Türk lirası karşılığı. Böylece bizim insanımız da kazacak. Eyvallah, ihraç ediyoruz, fındık ihracatında dünyada bir numarayız. Eyvallah, ama bizim üreticimiz kazanmıyor. Milyon dolarları, milyar dolarları başkaları kazanıyor. Fındığı, gidecekler tekelcilere teslim edecekler. Bay Kemal, tekelcilere eyvallah der mi? Benim için önemli olan bizim insanımızdır. Bizim insanımızın alın teridir ve onun kazanması lazım. (Bir yurttaş, Kılıçdaroğlu’na bir sebep fındık uzattı ve Kılıçdaroğlu da kürsüden göstererek) Bu, emek ürünü. Alın teri bu. Bunun karşılığını mutlaka ama mutlaka fındık üreticisine vereceğim. Hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın.
“UYUŞTURUCU BARONLARIYLA KOL KOLA GEZİYORSUN”
Yine aynı şekilde, 170 TL gibi bir destek veriyorlar. Yıllardır hiç değişmedi. Hep aynı fiyat. Ya her şey değişti kardeşim, neden bu fındık üreticisinin fiyatı bir türlü değişmiyor? Taban fiyatı neden değişmiyor, ürünün karşılığı neden bir türlü ödenmiyor? Ödeyeceğim, hiç endişe etmeyin. Hiç meraklanmayın. Ben bunu söylediğim zaman, söylerler zaman zaman ‘Parayı nereden bulacaksın’ diye. Söylüyorlar da. ‘Emekliye’ diyorum ki ‘Kurban Bayramı’nda 15 bin TL vereceğim’. ‘Parayı nereden bulacaksın’ diyorlar. Arkadaşlar, onlar parayı başka yerler için harcıyorlar. Beşli Çetelere para buluyorsun, yol-köprü yapanlara para buluyorsun. Herkese para buluyorsun, avrolar ödüyorsun. Beşli Çetelerin yanında, uyuşturucu baronlarıyla kol kola da geziyorsun, -ben onun da farkındayım- geziyorsun, emekliye gelince ‘Parayı nereden bulacaksın’. Parayı bulacağım, söke söke alacağım ve emekliye vereceğim.
“BU ÜLKENİN İNSANINA GÜVENİYORUM”
Bay Kemal’in cumhurbaşkanı olmasını istemeyen iki temel aktör var. Bir Beşli Çeteler. ‘Acaba Kılıçdaroğlu’nu nasıl cumhurbaşkanı yapmayız.’ Söyledim; benim umudum sizlersiniz. Beşli Çeteler uğraşıyorlar, adam tutuyorlar, gazeteciler tutuyorlar, neler neler. Akla ne gelirse yapıyorlar. Ama ben, bu ülkenin insanına güveniyorum. Benim yüreğimde yeri vardır bu ülke insanının. Bu ülkenin insanına hizmet etmek benim boynumun borcudur. Hiç endişe etmeyin; o Beşli Çeteler bugün var, yarın yoklar. Onların dışarıya götürdükleri paraları da biliyorum. 418 milyar dolar. 22 yılda götürdüler. 418 milyar doları getireceğim ve bu ülkenin halkına vereceğim.
KIDEM TAZMİNATI VE EMEKLİ İKRAMİYESİ
Eskiden emekliler, emekli olduklarında emekli ikramiyeleriyle ya bir daire ya bir otomobil alırlardı. Öyle değil mi? Şimdi ne araba alabiliyorlar, zaten evin hiç yanına bile yaklaşamıyorlar. Böyle bir şey yok. Şimdi, eski mi daha iyiydi, yenisi mi daha iyi? Eğer emekli ikramiyesiyle, kıdem tazminatı ile bir araba alınabiliyorsa, bir ev alınabiliyorsa, bunun taksitleri belli ölçüler içinde ödenebiliyorsa o zaman hayat güzel demektir. Ama aldığım kıdem tazminatı veya emekli ikramiyesi bana yetmiyorsa ve ben ne daire sahibi olabiliyorsam, -ev fiyatları zaten ateş pahası, kiralar da ateş pahası- ve ben araba alamıyorsam Allah aşkına benim geleceğe bir umudum olabilir mi? Geleceğe umutla bakabilir miyim?
SİZİN BÜTÜN HAYALLERİNİZ, BENİM HEDEFİM OLACAK
Sevgili Ordulular, şunu söylüyorlar; gençler dışarı gitmek istiyorlar, dışarıda çalışmak istiyor. ‘Dışarıda daha iyi bir hayatım olacak’ diyor. Bir gerçeği anlatayım. Bunu dikkatle dinlemenizi isterim. Benim kuşağım, yani bizim emeklilerin kuşağı, biz babalarımızdan daha iyi bir eğitim gördük, ama onlardan daha iyi bir hayat standardı yakaladık. En azından evimiz, arabamız oldu. Ama şimdi evlatlarımız, bizden daha iyi eğitim almalarına rağmen alacakları ücretle, yani asgari ücretle ne ev alabilirler ne hayat boyu araba alabilirler. O nedenle diyor ki ‘Kanada’ya, Fransa’ya, İngiltere’ye, Hollanda’ya Almanya’ya gidersem asgari ücretle de olsa hem evim olur hem arabam olur’ diyor. ‘Daha iyi bir hayat standardı yakalarım’ diyor. Gençler, benim size sözüm var. Bu ülkenin umudu sizsiniz. Bu ülkeyi büyütecek, kalkındıracak olan sizsiniz. Benim size sözüm var; sizin bütün hayalleriniz, benim hedefim olacak. O hedefi gerçekleştireceğim.
“SURİYELİ KARDEŞLEİMİZİ ÜLKELERİNE YOLLAYACAĞIZ”
Askere gittiğimizde ‘hudut namustur’, ‘sınır namustur’. Yani ‘Buradan hiç kimse geçemez. Geçtiği zaman olmaz. Namusu ihlal etmiş oluruz’ diyorlardı. Eyvallah. Şimdi 3 milyon 600 bin Suriyeli, resmi rakamlara göre, geldi. Gelen Afganların sayısını da bilmiyoruz. Allah aşkına, bu sınır neden yol geçen hanına döndü? Ama benim bu millete bir sözüm var; en geç 2 yıl içerisinde bütün Suriyeli kardeşlerimizi kendi ülkelerine yollayacağız. En geç 2 yıl içerisinde. Bunu da Ordulu kardeşlerim bir tarafa yazsın. ‘Efendim gönderemezler, yapamazlar.’ Göndereceğim efendim, göndereceğiz. Arzu ederlerse bizim ülkemize tatil yapmaya gelebilirler, hatta sınır yakın, düğünü Türkiye’de yapabilirler. Ama herkes kendi ülkesinde yaşayabilmeli. Kendi ülkesinde yaşamak daha güzel. Biz kendi ülkemizde yaşamak istiyoruz, onlar de kendi ülkelerinde yaşasınlar. Yine komşuluk ilişkilerimiz güzel, iyi devam etsin. Hiçbir sorunumuz yok.
“KARDEŞİM, BURASI MÜLTECİLERİN KARARGAHI MI OLACAK”
Afgan kardeşlerimizi de yine kendi ülkelerine göndereceğiz. Biz, kendi ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz. Bakın, Suriyelilerin yaşadığı dram; 18 saat çalışıyorlar, sigorta primleri yok, vergi ödemiyorlar, 18 saat çalışıyorlar. Yarın bunlar yaşlandığında kim bakacak bunlara? Avrupalılara da seslendim. Eğer siz bize güveniyorsanız bize güvenmeyin. Kardeşim, burası mültecilerin karargahı mı olacak? Yani burası yol geçen hanı mı olacak? Ben, senin tampon bölgen mi olacağım? Bunu kabul etmiyoruz. Bizim milliyetçilik anlayışımız çok farklı, onlara benzemez. Bizim milliyetçilik anlayışımızın temelinde Kuvay-ı Milliye vardır. O nedenle Avrupalılara da söylüyorum; kardeşim ya gelin bu sorunu çözün, onların evini, yolunu, okulunu bizim müteahhitler yapsın onları gönderelim, size de rahat edin biz de rahat edelim. Bütün yük bizim sırtımıza binmesin. Söyledim, söylemeye devam edeceğim.
TAŞERON İŞÇİLERE KADRO
Fiskobirlik, Cumhuriyet’in temel kuruluşlarından birisidir. Üreticinin dostu olmak zorundaydı. Öyleydi de. Ama sonra göbeğini kestiler, bir tarafa bıraktılar. İşlevsiz kaldı. Fiskobirlik’i de ÇAYKUR’u da yeniden inşa edeceğiz. ÇAYKUR’daki, Karayolları’ndaki taşeron işçileri de hepsini kadrolu hale getireceğiz. Ücretsiz öğretmen, sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen ayrımını bitireceğiz. Şu propagandayı yapıyorlar; ‘Efendim bunlar gelirse bütün sosyal yardımlar kesilir’. Hayır efendim, hiçbir yardım kesilmeyecek. Ama yardım yapılırken sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Yardım yapılırken insanın haysiyeti ve onurunu korunacak. Bunun da altını özenle çizmek isterim.
SANDIKTAN DEMOKRASİ ÇIKACAK
‘Hoşguran, Melocan, Nivük. Biz bunları her gün yerük, sana söz baharlar gelcek, biz bu işi sandıkta bitirirük.’ Eyvallah. Sandıkta bitirmeye hazır mıyız? Hazır mıyız? (Evet sesleri) Diyorlar ki -gideceklerini biliyorlar- efendim 14 Mayıs’ta Millet İttifakı kazanırsa bu bir darbeymiş. Akla ziyan. Akla ziyan gerçekten. Ya seçim tarihini belirleyen siz, Meclis’i fesheden siz, vatandaşa sandık kurduran siz, kimlerin oy kullanacağını belirleyen siz, e gidinde darbe oluyor. Darbe değil demokrasi, demokrasi. Sandıktan demokrasi çıkacak.
ALLAH RIZASI İÇİN YA BİR DE ŞU KUL HAKKI YİYENLERE OY VERMEYİN KARDEŞİM
Kul hakkı yemem ve kul hakkı yedirmem. Bunu da herkesin bilmesini isterim. Bütün mütedeyyin kardeşlerimin de bilmesini isterim. Sandığa giderken Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun ve ona göre oy kullanın. Ya Allah rızası için ya bir de şu kul hakkı yiyenlere oy vermeyin kardeşim. ‘Oy vermiyorum’ deyin. Ben söylüyorum ‘Kul hakkı yiyenlere oy vermeyin’ diye, onlar söyleyemiyorlar. Çünkü ne yediklerini, neler götürdüklerini ben gayet iyi biliyorum. Malı nasıl götürdüklerini de gayet iyi biliyorum. Manhattan’daki gökdelenlerini de biliyorum, Muhammed Ali Clay’in çiftliğini kimlerin aldığını da biliyorum. Ordulular ve bütün Türkiye, hiç endişe etmeyin, o paraların tamamını Türkiye’ye getireceğim.
BENİM HAYATIMDA DA ÇOK ÖZEL BİR YERİ VAR BU TÜRKÜNÜN
Ordu’nun Dereleri yazıyor. İlkokula Van’ın Erciş ilçesinde başlamıştım. O zaman bir öğretmenimiz müzik dersine gelirdi ve bize Ordu’nun Dereleri türküsünü söyletirdi. Hayatımda öğrendiğim ilk türkü Ordu’nun Dereleri’dir. Olağanüstü güzel bir türkü. Benim hayatımda da çok özel bir yeri var bu türkünün. Ordu’da olmak, sizlerle beraber olmak benim için de gurur vesilesi. Belirtmek isterim.
OYUMUZU KULLANALIM, TÜRKİYE’NİN KADERİNİ DEĞİŞTİRELİM
Arıcılar… Dünyada iki numarayız. Fındıkta bir numara; arıcılıkta, bal üretiminde dünyada iki numarayız. Dolayısıyla Ordu’nun bizim tarihimizde de dünya tarihinde de fındık ve bal üretimi tarihinde de Ordu’nun özel bir yeri var. Ordulular, size şükran borçluyuz. Hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Hiç endişe etmeyin, sandığa gidin, oyunuzu kullanın. Hep birlikte gidelim. Bir bayram havası içinde gideceğiz. Geçen dönem AK Parti’ye veya MHP’ye oy veren bir kardeşimizi de alın ‘Ya gel kardeşim ya. Eskiden daha güzeldi, bunlar bizi perişan ettiler, soğan bile alamaz hale geldik, mutfaklarda yangın var, neyin ne olacağı belli değil, artık değiştirelim, değişimin zamanı’ deyin. Beraber gidelim, oyumuzu kullanalım, Türkiye’nin kaderini değiştirelim. Güzel bir Türkiye’yi inşa edelim.
NİYE KAMPLAŞTIK, NİYE KAVGA EDİYORUZ
Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, her evde huzurun, bereketin olduğu bir Türkiye’yi yeniden inşa edelim diye sandığa gidin. Söz mü? Söz mü? Söz mü? (Yurttaşlar söz diye karşılık verdi) Her şey çok güzel olacak. Vallahi de billahi de her şey çok güzel olacak. Söz veriyorum; bu ülkeye baharı getireceğiz. Söz veriyorum; konu komşu hep beraber huzur içinde yaşayacağız. Kamplaşma olmayacak, kırılganlık olmayacak. Tanımasak bile caddeden geçerken güler yüzle tanımadığımız bir insana selam vereceğiz, kucaklaşacağız. Biz, aynı toprağın, aynı ülkenin insanıyız. Niye kamplaştık, niye kavga ediyoruz? 85 milyon insanın cumhurbaşkanı olacağım. Hiçbir ayrım yapmadan 85 milyonu kucaklayacağım. Sözünü veriyorum. Siz söz verdiniz, ben de sözümü veriyorum.”